Allah'ı inkâr ediş, bence, insanın kendinden uzaklaşmasından doğuyor. Eşyaya doğru gittikçe, kendinden ve büyük Bütünden uzaklaşmış oluyor insan. Bunun için belki, eşyadan soyunup, kendinden ibaret kalan kişi kolaylıkla Allah'ı bulabiliyor. Allah'a inanı ne kadar az olursa olsun, büyük bir felâket anında insan Allah'ı neden hatırlar? İnsan o anda bütün eşyadan tecerrüt etmiştir de ondan. Zelzelede, su baskınında, ölümün yaklaşmasında, böyle. Demek ki, Allah'a inanmak, inkârcıların sandığı gibi, sonradan olma, geleneğin getirdiği, insanların aldatması ve aldanması ile ortaya çıkan bir şey değildir. Asıl inkârdır ki, sonradan bulaşır, öğretilir insanlara, onunla insanlar aldatılır, hattâ bu aldanış, bir gelenek halini alır. Bütün arızîliklerden sıyrıldığımız anda, Allah'ı en kesin ve keskin bir buluşla buluyoruz. Ama üzerimize, eşya yürüdükçe, eşyanın bizi kuşatması, içine girdiğimiz medeniyetin bir kaçınılmaz şartı oldukça, Allah'ı bulmak güçleşiyor, ondan gittikçe uzaklaşıyoruz. Tarihe de bakılırsa, Allah'tan ıraklaşma çağları, eşyanın çoğaldığı, insanın «eşya yapan varlık» olarak tanındığı çağlardır, materyalist çağlardır. Eşya art- tıkça, Allah'la insan arasındaki yolda, insan adım başında kapaklanıyor. Barikatlar artıyor çünkü.Araya, eşyayla, garip bir oyun giriyor.