Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ANNE BABALARINIZI HUZUR EVLERİNE BIRAKMAYIN! AŞAĞIDAKİ YAZIDA HUZUR EVİNE BIRAKILAN BİR ANNENİN İÇİNDEN DÖKÜLENLERİ OKUYACAKSINIZ... Takvime baktım da 5 sene olmuş buraya geleli. Nasıl geçti o 5 sene bir de bana sor. Çok bakmıyorum takvimlere. İçim sıkılıyor, zaman geçmiyor. Eskiden su gibi akıp geçiyor zaman derdim. Şimdi öyle düşünmüyorum.
Yıllar önce, bir şükran günü akşam yemeğinin ortasın­da, annesinin, kocasının arkadaşlarıyla golf oyna­maya gittiğiyle ilgili dedikoduları dinlerken kafası­nı kaldırıp masanın öbür ucuna baktığında, üç yıldır evli olduğu sevimli kadını görmüştü. Fakat aniden, aslında annesiyle evlenmiş olduğunu anlamıştı. Bu, kafasında şimşek gibi çakmış, yumruk yemişe dön­müştü.K e n
Reklam
Üzüm Bayramı
Hasat mevsiminin bitişi, Ermeni kültüründe çok büyük öneme sahip. Her yıl olgunlaşan üzümü yemek için ağustos ayının ortası bekleniyor, 15 Ağustos, daha doğrusu bu tarihe en yakın olan pazar günü Üzüm Bayramı olarak kutlanıyor. Ermenilerin beş büyük bayramından biri olan Surp Asdvadzadzin (Türkçesiyle Meryem Ana Yortusu) ile bağ bozumunda şükran sunuluyor.
Genç kam'ın (oyun'un) mesleğe girme töreni, Yakutlar'da çok tantanalı olur. Kam'ın bütün yakınları, oymak mensupları toplanır ve bir dağ tepesine çıkarlar. Namzedin (adayın) üzerine "kumu" adı verilen bir giysi giydirilir. Eline at kılları bağlanmış bir "asâ" verilir. İhtiyar şaman, belli kaideler yerine
Sayfa 17 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Hindiden Alınacak Ders Yemi her gün aksatmadan verilen bir hindi düşünün, önüne konan her yem, politikacı tabiriyle "onun çıkarını kollayan" insan, ırkının dost üyeleri tarafından her gün beslenmenin hayatın genel kuralı olduğuna dair inancını pekiştirmektir. Şükran Günün'den bir önceki çarsamba günü öğleden sonra, hindinin başına beklenmedik bir şey gelecek ve inancını gözden geçirmesine yol açıcaktır. #Sözünü ettiğimiz hindi sorunu ""seni besleyen el, bir gün kafanıda koparacaktır.""
You - Netflix Dizisi
"Kendini bir battaniye gibi peri masallarıyla sarmalardın. Ama asıl soğuğu severdin. Mavi Sakal'ın eşlerinin cesetlerini keşfettikçe ürperirdin. Beyaz Atlı Prens ufak ayak parmaklarından cam ayakkabıyı geçirince tüylerin diken diken olmuştu. Biçilmiş kaftan. Ama okul bahçesinde, gerçek prensesler güz rüzgarlarında yanından süzülürdü.
Reklam
1620 kışı Mayflower gemisiyle gelen Avrupalıların yarısını telef etmişti. Ertesi yıl, Tanrı hayatta kalanları kurtarmaya karar verdi. Yerliler onlara barınak verdiler; onlar için avlanıp onlar için balık tuttular; onlara mısır yetiştirmeyi, zehirli bitkileri ayırt etmeyi, şifalı bitkileri keşfetmeyi ve cevizleri, yabanmersinlerini, yabani meyveleri bulmayı öğrettiler. Kurtarılanlar, kendilerini kurtaranlara bir Şükran Eğlencesi armağan ettiler. Bu kutlama Plymouth adındaki İngiliz köyünde düzenlendi. Bu köyün adı kısa bir süre öncesine kadar Patuxet’ti ve çiçek hastalığı, difteri, sarıhumma ve Avrupa’dan taşınan diğer yenilikler yüzünden tamamen telef olana dek bir yerli köyüydü. Bu, sömürgecilik döneminde kutlanan ilk ve son Şükran Günü oldu.
Ulus devletlerin, dinlerin, abd şükran günü kutlamaları gibi sorgulanmayan, ezberlere dönüştürülen, zamanla gerçek gibi algılanan efsaneleri var. Hele günümüzde yalnızlaşan insanın, kimlik bulma, kimlik pekiştirme yarışında, başkalarından farklı olduklarını, başkalarından üstün, güzel, kahraman, zeki, hatta herkesten çok ezilmiş, herkesten çok haksızlığa uğramış olduklarını kanıtlama çabalarında, neler neler uyduruluyor, neler neler söylenebiliyor.
O nisan sabahı aynı anda yanımıza ulaş­tıklarında, yani ikisi ilk kez karşılaştıklarında, herkesin sessiz­ce birbirine baktığı o kısacık an gelmişti aklıma. O anın sihrini anlayabilirsem, hayatın da sihrini anlayabileceğim fikrine tam olarak ne zaman kapıldığımı hatırlamıyorum. Ama o anın Ba­har Fırını'nın merdivenlerindeki bir-bir-bir-iki anının en yakın arkadaşı olduğunu bir kasım günü, yağmur ertesi ferahlığında okula yürüdüğüm o sabahın öğleninde anlayacaktım.
(Gazi Üniversitesi, Ziya Gökalp Sempozyumu, Ankara, 8 Mart 2004) Seksen dört yıl önce, 25 Ekim 1924 tarihinde, Büyükada'daki evinden sedyeyle getirildiği Taksim-Harbiye arasındaki Fransız Hastanesi'nde öldü. Kesin bir tanı konulamamıştı, bir süredir devam eden hastalığına aksi olsaydı bile ülkenin ve adı geçen sağlık kurumunun o günkü
389 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.