Nuh son anda bileğimi kavrıyor. - Çok dünya yutmuşsun! Ama oldu işte. Kurtuldun! Artık sus! Sus ki, altlarından ırmaklar akan evler gerçek olsun. Kilim silkelesin şehir çocukları tahta balkondan. Genç ağaçlar yapraklarını döksün. Gizleyelim mahrem yerlerini ruhumuzun. Sus ki, ipil ipil yağsın yağmur! Sen yine hayat de adına, ben dallarından ölü serçeler sarkıtan söğüt.
Birbirine aşık iki insanı ayıran azgın bir nehir olduğunu öğrendi. Korkular, kompleksler, beklentiler, egolar, şüpheler ve kaygılar nehriydi bu... Güçlü akıntıların etkisiyle zaman zaman kabaran ve bulanıklaşan bu hırçın suyun öteki yanındaki sevdiğinize ulaşmak için tek bir şansınız vardı: Sadece onun aşkına güvendiğinizde varolan bir asma köprü... Bazen onun sevgisinden şüpheye düşerdiniz. O zaman köprünüz zayıflar, onu tutan halatlardan bazıları kopar ve karşıya geçmek güçleşirdi. Yine de sağlam kalan bir kaç halatın sayesinde geçerdiniz. Ama bazen öyle anlar gelirdi ki sevildiğinize dair tüm inancınızı yitirirdiniz. İşte böyle zamanlarda kabaran dalgalar biricik köprünüzü yıkar, sular batıp çıkan tahta ve halat parçacıklarını uzaklara götürürdü. Öteki kıyıda duran sevgilinize bakardınız ve ona tekrar kavuşmanın bir yolunu arar ama bir türlü bulamazdınız. Böyle zamanlarda bazıları çare kalmadığını görüp nehrin yanından uzaklaşırlar, bazıları da kendini azgın sulara atıp karşıya yüzerek geçmeyi denerlerdi. Ama sevildiğini bilmeden ve sadakatten emin olmadan girilen bu nehirdeki akıntılar böyle bir yolculuğa izin vermezdi. Ya egonuz ve beklentileriniz sizi boğardı ya da şüpheleriniz ve korkularınız... Yine de yüzmeye çalışanlardan bazıları hiç vazgeçmezler ve ömürlerini aslında bataklık olan o karanlık sularda çırpınarak geçirirlerdi. Çünkü akıllarına yakınlarda bir yerlerde başka bir aşk ve başka bir nehir daha olabileceği gelmezdi. Daha ilk baştan nehri geçemeyeceğini anlayıp uzaklaşanlarsa, hayatları boyunca 'acaba yüzebilir miydim' diye sormaktan kendilerini alamazlardı.
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Gitmek... Bazen bir şehirde eski bir tahta masa ve sandalyeye sırtını vermek için; yüzünü bir ağacın gövdesine, bir şehrin ışıklarına ya da denize güneşe verebilmek için gitmek... Elinde sıcak bir çayla sessizliğin, kimsesizliğin içinde iyi şeyler doğurup kötülükler öldürmek için... Susmak için, susmak! Ama hep konuşmak kendinle, içindekiyle hesaplaşmak...
TABUT Tahtadan yapılmış bir uzun kutu; Baş tarafı geniş, ayak ucu dar. Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu, Yarın kendileri dolduracaklar. Her yandan küçülen bir oda gibi, Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış. Sanki bir taş bebek kutuda gibi, Hayalim, içinde uzanmış kalmış. Cılız vücuduma tam görünse de, İçim, bu dar yere sığılmaz diyor. Geride kalanlar hep dövünse de, İnsan birer birer yine giriyor. Ölenler yeniden doğarmış; gerçek! Tabut değildir bu, bir tahta kundak. Bu ağır hediye kime gidecek, Çakılır çakılmaz üstüne kapak?
Sayın Makar Alekseyevich, Sonunda beni kavga etmek zorunda bırakacaksınız. Makar Alekseyevich, yemin ederim hediyeleriniz için çok üzülüyorum. Size nelere mal oluyordur. Bunları alabilmek için ne kadar gerekli ihtiyaçlarınızdan fedakârlık ettiğinizi biliyorum. Size kaç kez hiçbir seye ihtiyacım olmadığını söyledim. Bugüne kadar bana yağdırdığınız seyleri ödeyecek durumda değilim. Hele su çiçeklere ne gerek var? Kınaçiçeği tamam da, sardunya ne oluyor? Bos bulunup ağzımdan bir laf kaçırdım siz de hemen kosup almıssınız! Eminim çok pahalıdır. Çiçekleri de çok güzel doğrusu! Küçücük kırmızı haç gibi. Böyle güzel sardunyaları nereden buldunuz? Onları pencerenin önüne koydum, oradan daha güzel görünürler. Yere tahta bir sıra koyup geri kalan çiçekleri onun üzerine dizeceğim, hele bir param olsun da! Fedora da çok seviyor. Odamız cennet gibi temiz ve aydınlık! Peki sekerler neden?
Banat'tan gelme bir köylü gencin, ansızın bir tahta üzerinde bir kaç taşı birazcık oraya buraya oynatmakla bütün köyünün odunculuktan ve en yorucu işlerden bir yılda kazandığını bir haftada kazanması durumunda kendini beğenmişlikten başının dönmemesi diye bir şey olabilir mi? Hem ayrıca, bu dünyada bir zamanlar bir Rembrant'ın, bir Beethoven'ın, bir Dante'nin bir Napoleon'un yaşadığı hakkında en ufak bilgisi bulunmayan birinin kendini büyük bir insan sayması son derece kolay değil midir? Bu gencin dünyaya, kapalı beyninde bildiği tek şey, aylardan beri hiç bir satranç oyununu kaybetmemiş olduğu ve dünyamızda satrancın ve paranın dışında daha başka değerlerin de bulunduğunu bilmediğinden, kendine hayranlık duymak için her türlü nedeni var.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.