Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Briggs'e, "Açık konuşayım," diyorum, kolunu arkasından daha sıkı tutup haykırmasını sağlayarak. "Dün gece adamlarının beni öldürmeye çalıştığını düşünürsek, kiminle konuşmak istersem onunla konuşurum. Ve eğer akıllıysan, ben gidene kadar çeneni kapalı tutarsın. Yoksa FBI'da bana borçlu olunan tüm iyilikleri isteyip bu kasabaya bir ordu dolusu ajan getirtirim ve onlara bu küçük, sikik, yozlaşmış ilçe milletvekillerinin bir federal ajanı nasıl alaşağı etmeye çalıştıklarını anlatırım. Şimdi, geri çekilmek ister misin, yoksa ben telefon görüşmelerine başlayayım mı? " Mücadele etmeyi bırakıyor ve kaskatı kesildiğini hissediyorum.
Unutulmuş olacak mı acaba bütün bunlar -- Apenninler ardında ışığın sönmesi gibi, âh: insan devletleri ve olaylar ve içimizde şarkı söyleyen ilâh, ve apandisitten artakalan sevimli yara izi küçük bir çizgi ve sağlı sollu bir sürü küçük nokta-- sanki doyumsuz bir yaşam yüzdesinin işareti, belli belirsiz bir dilin olmayışı mı yoksa?...
Reklam
Allah’ımmm yalnız değilmişim :D
Bu yalnızca benim başıma mı geliyor, yoksa uygarlık sayesinde ikinci bir hayata kavuşmuş bütün insanlara olur mu, bilmiyorum. Ama bana öyle geliyor ki, ben ve benim gibi hisseden herkes için, yapaylık doğallığın yerini aldı, doğallık ise tuhaflaştı. İyi ifade edemedim: Ya­paylık doğal hale gelmedi; doğallık değişti. Günümüze özgü araçları iğrenç, yararsız buluyorum; bilimin ortaya koyduğu, hayatımızı kolaylaştıran ürünleri -telefon, telgraf gibi- ya da kaprislere hitap eden yan ürünleri -gramofonlar, hertz alıcıları-, bunlardan keyif alan in­ sanlar için hayatı daha eğlenceli kılan bütün bu şeyleri iğrenç, yararsız buluyorum. Bunların hiçbiri beni ilgilendirmiyor, hiçbiri içimde istek uyandırmıyor. Oysa kıyılarında o büyük kenti ba­rındırdığı için Tejo Nehri’ni çok seviyorum. Aşağı Şehir’ deki dar bir sokakta, dördüncü kattaki bir evden görebil­diğim için, gökyüzünü çok seviyorum. Ne kırlar, ne doğa, ne de herhangi bir şey, ay ışığı ile yıkanmış dingin şehrin, Graça’dan ya da Sâo Pedro de Alcântara’dan hay­ranlıkla izlediğim karmaşık görkemini bana sunabilir. Benim için hiçbir çiçek buketinin, Lizbon’un güneşin altında parlayan renk demeti kadar değeri yoktur.
Can Yayınları
Bugün bile insanlar arasındaki iletişimin büyük bölümü, ister e-posta ister telefon konuşması veya gazete sütunları olsun, dedikodudan oluşur. Bu durum bize o kadar doğal gelir ki, sanki dilimiz özellikle bu amaç için evrimleşmiş gibidir. Yoksa siz tarih profesörlerinin öğlen yemeğinde Birinci Dünya Savaşı’nın sebeplerini tartıştığını veya nükleer fizikçilerin akademik konferansların kahve molasında zerreciklerden bahsettiklerini mi düşünüyorsunuz?
Sayfa 36 - Kolektif YayınlarıKitabı okudu
Selam!' dedi o, hırlayarak, Rus şiirine. Bir tabanca mı, yoksa bir ustura mı verelim size? Siz, dâhi misiniz? O halde kaos'a karşı hayasızlık edin...
Sahte anılar, beynin çoğu zaman yaşadığı olaylara anlam yükleme veya olayın nedenini kavrama arayışı sonucu oluşturduğu hikâyelerden, kurgulardan oluşmaktadır. Beyin bulduğu boşlukları oluşturduğu hikâyelerle tamamlamaktadır. Sahte anılar üzerine ilk kapsamlı araştırmayı yapan Elizabeth Loftus’u bu çalışmayı yapmaya iten olay ise oldukça
Reklam
Türk Fırtınası diyor ki;
FENERBAHÇE'Yİ KULLANARAK ALGI DEĞİŞTİRMEYE KALKAN DENSİZLİĞE İNSANLIK AHLAKINI YAŞATAN BİR TÜRK'ÜN YANITLARI Bu yazı ile bugün yeryüzü yerinden oynayacak üzerinde insan olarak yaşayanlar silkinip kendine gelecek. ilmi sır gereğidir. Görülen lüzum üzerine yaşattıklarını sırayla yaşatan ahlakın ihtiyaç duyulan yeni tokat yanıtlarını
"68. Vilâyete Seyahat”: Atsız'ın İlk ve Tek Yurt Dışı Gezisi O tarihte Türkiye'de 67 vilayet vardı. Mizahı çok seven Atsız, çok sayıda Türk'ün yaşadığı Almanya'dan 68. vilayet olarak bahsetmiştir.. 1969 yılının Ağustos ayında Atsız, ilk ve tek yurt dışı seyahatini yapar. 08 Ağustos sabahı uçakla, İstanbul'dan
ben çocukken büyükler konuşmalarına “bizim zamanımızda…” diye başlarlardı: “gaz lambasında ders çalışırdık.” bu kitapta ben de “bizim zamanımızda…” diye söze başlıyorum. “cep telefonu yoktu, şehirlerarasına telefon bağlatırdık.” gelecekte şimdi gençliklerini yaşayanlar da söze “bizim zamanımızda…” diye başlayacaklar, “internet yoktu, faks çekerdik.” kâğıdı oldum olası seven biri olarak gelecekte söze şöyle başlanmamasını dilerim: “bizim zamanımızda kitap diye bir şey vardı, kâğıttan yapılıyordu. düşünebiliyor musunuz?”
Bugün bile insanlar arasındaki iletişimin büyük bölümü ister e-posta ister telefon konuşması veya gazete sütunları olsun, dedikododan oluşur. Bu durum bize o kadar doğal gelir ki, sanki dilimiz özellikle bu amaç için evrilmiş gibidir. Yoksa siz tarih profesörlerinin öğlen yemeğinde Birinci Dünya Savaşı'nın sebeplerini tartıştığını veya nükleer fizikçilerin akademik konferansların kahve molasında zerreciklerden bahsettiklerini mi düşünüyorsunuz?
Sayfa 36 - Kolektif KitapKitabı okudu
786 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.