Nihayet 517 sayfa olan kitapçık bitmiş bulunuyor .. kitapçık diyorum çünkü gerçekten muazzam kurgusuyla soluksuz cabucak bıten bır kıtap oldugu ıcın.. 517 sayfa olup da hıphızlı bitecek ender kitaplardan..
şimdi kurgu demişken yazarın hayal gücünü kusursuz olarak kitaba aktarımı ve birden o kadar entrika içinde neler olacak merakınızın sürekli
Marcello normalliğin dışında kalmıştı; normalliği normallik olarak adlandırmasının nedeni oradan dışlanmış olmasıydı, normalliği kendi anormalliğiyle tezat içinde olduğundan hissediyordu.
" Turistik yerlerle kendi halkının yerleri arasında korkunç bir tezat olmamalı. Bunu gören turist, kendisini daha yabancı hisseder. Kendi hayat düzeni içinde
bir turisti misafir eden ülke ise onu daha memnun etmiş olacaktır. "
İlk basımı 1940 yılında yapılmış, belki de en iyi Sabahattin Ali romanı. Diyaloglar yerine düşüncelere daha çok yer verilmiştir. Aşk, felsefe, siyaset, toplum ve birey eleştirisi gibi mevzular hakkında sayfalarca süren tiradları vardır. Yaşadığı dönemi mütemadiyen gözlem halinde olan ve “nasıl daha iyi olabilir?” sorusuyla boğuşan Sabahattin
Yazarı belli olmayan, psikolog ve psikiyatrist bir ekip ürünü olduğu bilgisine ulaştığım kitabı, üzülerek başından sonuna kadar “bitse de gitsek” modunda okudum .. Sürekli tekrara düşen basmakalıp cümleler beni yordu .. Narsistliği eleştiren bir çok paragrafın sonunda, tezat biçimde kendimi sürekli omzuma vurarak bana “hayır demelisin, hayır demeyi öğrenmelisin, yürü koçum işte sen bu’sun” diktesi veren bir insanla konuşuyormuş gibi hissettim. Sevmedim .. Almış bulundum, ya da bir de ben deneyeyim diyenlere keyifli ve verimli okumalar dilerim.
Uzun soluklu bir kitap ararken buldum kitaplarımın arasında bugün. Zweig' in ruh çözümlemelerine hasret kalmışım. Uzunca incelemesini yapmayacağım. Kitap platonik bir aşkın ne kadar ileri boyutlara taşınabileceğini anlatıyor. Kadın onu gerçek benliğiyle asla tanımamış adamın karşısına pek çok sefer çıkıyor bir umut tanırsa diye. Sevdiği adama sorumluluk yüklememek için, ona hep şüpheyle yaklaşmaması için kendini tanıtmadığını dile getiriyor. Belki de kendine itiraf edemediği başka bir nedenden dolayı kimliğini açıklayamıyordur. Yıllarca tutkunun doruklarında sevdiği adamla tezat bir kimlikle karşılaşma korkusundan olabilir, bilemiyorum. -her ne kadar onu çok iyi tanıdığını ve ikili yapısını açıklamakta ısrarcı olsa da- Kadının hisleri çok güzel geçiyor insana ama ben durumunu biraz saplantılı buldum. Çocuğuna olanları da merak ettim. Kitabın sonunda adamın hali aslında her şeyi açıklıyor. Kadın da zaten adamı suçlamadığını sürekli tekrar etmiş. Zweig'ın kitapları benim için estetik eser niteliğinden daha çok psikolojik nitelikli kitaplar. Kişisel gelişim adı altında sürekli aynı şeyleri tekrara düşen kitaplar okunacağına, okunması da kolay olan Zweig' ın öykülerini öneririm.