Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

thanosneith

Dostluk
"Hiç olmazsa, dedi yüzüne bakmadan, bana birazcık dostluk duyuyor musun?" Patrice onun omzunu ısırarak yanına diz çöktü. "Dostluk mu, evet, geceye duyduğum dostluk gibi. Gözlerimi sevinçle dolduruyorsun ve bu sevincin yüreğimde tuttuğu yeri bilmezsin."
Reklam
Birileri size bir öykünün neyle ilgili olduğunu söylerse, muhtemelen haklıdırlar. Öykünün yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerlerse, kesinlikle yanılıyorlardır.
Sayfa 17
Kurgu
Kurgu, doğru şeyleri bize anlatıp duran bir yalandır.
Sayfa 16

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bence en iyi hikâyeler nihayetinde olaylardan ziyade karakterlerle ilgili bir sona vararak bitiyor, hikâyeyi karakter taşıyor. Ancak kısa hikâyeyi (iki bin ila dört bin kelime arası diyelim) aştıktan sonra ben sözde karakter çalışmalarını pek desteklemiyorum; bana kalırsa kitabın patronu her zaman hikâye olmalı. Eh, karakter çalışması istiyorsanız biyografi kitabı ya da üniversitenizin tiyatro kulübünden sezonluk bilet alın. Dayanabileceğinizden de fazla karaktere maruz kalırsınız.
Sayfa 171
Kitapta onu tehlikeli ve ani ruhsal değişimler yaşarken görüyoruz ama hiçbir seferinde ortaya çıkıp da doğrudan, "Annie o gün kederli ve muhtemelen intihara meyilliydi," ya da "Annie o gün özellikle mutlu görünüyordu," demedim. Size bunları söylemem gerekirse kaybederim. Ancak size sessiz, kirli saçları olan, durmaksızın kek ve şeker lüpleten bir kadın gösterebilir ve Annie'nin manik depresif sürecinin depresif kısmında olduğu sonucunu çıkarmanızı sağlayabilirsem kazanırım. Ve kısa bir süreliğine olsa bile sizin dünyayı Wilkes in gözlerinden görmenizi, onun deliliğini anlamanızı sağlayabilirsem, o zaman belki onu duygularını paylaştığınız ve hatta özdeş leştiğiniz biri haline getirebilirim.
Sayfa 172
Reklam
Sorular ve tematik endişelerle işe başlamak kötü kitap yazmanın tarifidir. İyi kurgu her zaman hikâyeyle başlar ve temaya geçer; neredeyse hiçbir zaman temayla başlayıp hikâyeye geçmez. (...) Ama temel hikâyeniz kâğıda aktarıldıktan sonra ne anlatmaya çalıştığını düşünmeli ve sonraki taslaklarınızı çıkardığınız sonuçlarla zenginleştirmelisiniz. Daha azını yapmak, çalışmanıdan (ve nihayetinde okurlarınızdan) yazdığınız her hikâyeyi siz bir şekilde size özgü kılan vizyonu çalmak olur.
Sayfa 187
İyi betimlemenin yolu açıkça görmekle başlar ve açıkça yazmakla biter, yeni semboller ve basit kelimeler kullanarak yazmakla.
Sayfa 161
Yeterince kuvvetli bir durum, kurguya dair tüm soruları anlamsız kılar ki bu benim işime geliyor. En ilginç durumlarsa "Ya... olsaydı?" kalıbıyla ifade edilir: Ya vampirler küçük bir New England kasabasını sarsaydı? (Korku Ağı) Ya ücra bir Nevada kasabasında bir polis delirip önüne çıkan herkesi öldürmeye başlasaydı? (Yaratık) Ya şüpheli bulunduğu cinayetten (kocası) yırtan temizlikçi bir kadın, işlemediği bir cinayetle (patronu) suçlansaydı? (Dolores Claiborne) Ya genç bir anne ve oğlu stop eden arabalarında kuduz bir köpek yüzünden hapis kalsaydı? (Kujo) Bunların hepsi duş alırken, araba sürerken, günlük yürüyüşümü yaparken aklıma gelen ve sonunda kitaplara çevirdiğim durumlar. Hiçbir şekilde planlanmadılar, tek bir parça müsvedde kâğıda karalanan bir tek not bile yok. Gerçi hikâyelerden bazıları (Dolores Claiborne örneğin) cinayet romanlarındaki kadar karmaşık. Ancak lütfen unutmayın, hikâye ve planlama arasında çok büyük bir fark vardır. Hikâye itibarlı ve güvenilirdir; planlama ise güvenilmezdir ve ev hapsinde tutulması gerekir. Yukarıda özetlediğim tüm romanlar elbette editoryal süreçte düzeltilip detaylandırıldı ama ana unsurların çoğu en başından beri oradaydı. "Film, kaba kurguda kendini belli etmelidir," demişti film editörü Paul Hirsch bir keresinde bana. Aynısı kitaplar için de geçerli. Bence tutarsızlık ya da sıkıcı anlatımın, ikinci taslak kadar küçük bir şeyle çözülebilmesi nadir rastlanan bir durumdur.
Sayfa 152
Diğer fikirler
Aldığım en önemli ders, yazarın bir karakter veya karakterler hakkındaki ilk fikrinin, bir okurunki kadar hatalı olabileceğini anlamamdı. Birinciliğe oynayan ikinci ders ise, bir işi sırf duygusal açıdan ya da hayal gücü bakımından zor olduğu için bırakmanın kötü bir fikir olduğunu kavramamdı. Bazen içinizden gelmese de devam etmeniz gerekir ve bazen elinizden gelen tek şey, oturduğunuz yerden bok küremekmiş gibi hissetseniz de ortaya iyi bir iş çıkarırsınız.
Yazma eylemine gerilerek, heyecanlanarak, umutlanarak veya umutsuzluğa düşerek yaklaşabilirsiniz, aklınızdaki ve kalbinizdekileri asla tam anlamıyla kâğıda aktaramayacağınız hissini taşıyabilirsiniz. Bu işe yumruklarınızı sıkmış, gözlerinizi kısmış, kıç tekmeleyip birilerini alaşağı etmeye hazır halde girebilirsiniz. Bir kızın sizinle evlenmesini ya da dünyayı değiştirmeyi istediğiniz için girebilirsiniz. Her türlü girebilirsiniz, sadece hafife alarak girmeyin. Bir kez daha söyleyeceğim: İşe, boş sayfayı hafife alarak girmeyin.
Sayfa 96
Reklam
Alet Çantası
Şunu önermek isterim: Tüm kabiliyetinizle yazmak için kendi alet çantanızı yapmalı ve sonra onu yanınızda taşıyabilmek için kaslarınızı güçlendirmelisiniz. Böylece zor bir işe bakıp hayal kırıklığına uğramak yerine belki de doğru aleti bulup hemen işe koyulabilirsiniz. Fazza'nın alet çantası üç katlıydı. Bence sizinki en az dört katlı olmalı. Beş ya da altı katlı da olabilir sanırım ama taşınama yacak kadar ağırlaştığı ve bu yüzden asıl meziyetini kaybettiği bir an gelebilir. Çivilerinizi, somunlarınızı ve civatalarınıza koymak için o küçük çekmecelere de ihtiyacınız olacak ama o çekmeceleri nereye koyacağınız ve içlerini neyle dolduracağınız eh, bu sizin küçük, kırmızı el arabanız, değil mi? İhtiyacınız da çoğu aletin zaten sizde olduğunu görebilirsiniz fakat çantanıza koyarken hepsini tek tek gözden geçirmenizi öneririm. Her bir ne yeniden bakın, ne işe yaradığını hatırlayın, paslananlar varsa (uzun süredir bakım yapmadıysanız paslananlar olabilir) onları temizleyin. Kelime dağarcığınızı alet çantanızın en üst kısmına koyun onu geliştirmek için bilinçli bir çabaya girmeyin. (Okurken tabi ki yapacaksınız... ama bu daha sonra kendiliğinden olacak) Yazınıza yapabileceğiniz en kötü şeylerden biri -kısa kelimelerinden belki biraz utandığınız için- uzun kelimeler aramanız ve kelime dağarcığınızı süslemenizdir. Bu evcil hayvana gece elbise giydirmek gibi bir şey. Hayvan halinden utanıyor fakat bu plalanmış sevimlilik numarasını ayarlayan kişi daha çok utanmalı.
Sayfa 104
1.000 Kelime
Yeni yazma yerinize girip kapıyı kapatmadan önce günlük yazı hedefinizi belirlemiş olmanız gerekir. Fiziksel egzersiz yaparken olduğu gibi, cesaretinizin kırılmasını engellemek için hedefi başta küçük tutmak daha iyidir. Ben günde bin kelimeyle başlamanızı öneririm ve bugün kendimi yüce gönüllü hissettiğimden haftada bir gün de kendinize izin vermenizi önereceğim, en azından başlangıçta. Ama daha fazlası olmaz; daha fazla ara verirseniz hikayenizin yarattığı aciliyet ve baskı hissini kaybedersiniz, Hedefi belirledikten sonra, o hedefe ulaşana dek kapının kapalı kalacağını kesinlikle kabul edin. O bin kelimeyi bir kadar ya da ekrana yazmaya odaklanın.
Sayfa 140
Zarf ve edilgen fiiller.
Zarf kullanmak insaniyse, dedi, yazmak ilahidir. (...) Fiiller iki çeşittir: etken ve edilgen. Etken fiilli cümledeki özne bir şey yapıyordur. Edilgen fiilli cümlede ise özneye bir şey yapılıyordur ve özne sadece olanlara müsaade ediyordur. Edilgen fiilerden uzak durmalısınız. Bunu söyleyen tek kişi ben değilim; ayn öğüdü The Elements of Style'da da bulabilirsiniz. Bay Strunk ve Bay White neden birçok yazarın edilgen fiilleri böylesine çekici bulduğu üzerinde pek durmuyorlar ama ben durmak niyetindeyim. Bence çekingen yazarlar, çekingen aşkların pasif partnerlerden hoşlanmasıyla aynı nedenden dolayı pasif cümle yapısını seviyorlar. Edilgen ses güvenli geliyor. Uğraşılması gereken baş belası işler olmuyor; öznenin sadece gözlerini kapatması ve Kraliçe Victoria'nın dediği gibi, İngiltere'yi düşünmesi yetiyor. Sanırım kendilerinden emin olmayan yazarlar, pasif cümle yapısının yazdıklarına bir şekilde itibar ve hatta belki de görkemli bir nitelik kattığına inanıyorlar.
İlham
Ama canınızı dişinize takıp çalışmak istemiyorsanız iyi yazmaya çabalamakla hiç uğraşmayın, rahatça yetkinliğinize sığının ve bu kadarına sahip olduğunuz için minnet duyun. Bir ilham meleği var ama kanatlarını çırparak çalışma odanıza gelip bilgisayarınızın üzerine yaratıcı peri tozları serpiştirmiyor. O, aşağıda yaşıyor. Bodrumda takılmayı seven bir adam. Onun yanına inmelisiniz, inince de yaşaması için bir ev döşemelisiniz. Başka bir deyişle ilham meleği oturup puro içerken, bovling kupalarına hayran hayran bakıp sizi görmezden gelirken bütün ağı işleri siz yapmalısınız. Sizce bu adil mi? Bence adil. İlham meleği pek yüzüne bakılacak bir adam olmayabilir, sohbeti de pek iyi değildir belki (benimki çoğunlukla aksi aksi homurdanıyor, tabi çalışmıyorsa) ama ilham onda. Doğru olan, bütün işi üstlenmeniz ve geceyi gündüze katmanız çünkü purolu, küçük kanatlı adamın bir torba dolusu sihri var. Ve o torbanın içinde hayatınızı değiştirebilecek şeyler bulunuyor. Bana inanın çünkü biliyorum. İlham perisini beklemeyin. Dediğim gibi, birçok yaratıcı heyecanı hissedemeyen taş kafalı bir adam o. Ruh çağırma tahtası ve ruhlar dünyasından bahsetmiyoruz, boru döşemek ya da tır sürmek gibi bir iş bu, o kadar. İşiniz, ilham perisinin her gün dokuzdan öğlene ya da yediden üçe dek nerede olacağınızı bilmesini sağlamak. Bunu biliyorsa sizi temin ederim er ya da geç purosunu tüttürüp sihrini konuşturmak için yanınıza uğrayacaktır.
Sayfa 130
Yazar olmak istiyorsanız her şeyden önce şu iki şeyi yapmalı; yani çok okuyup çok yazmalısınız. Bildiğim kadarıyla bu ikisini yapmadan başarmanın, kestirmeden gitmenin yolu yok.
Yetenek bütün bu prova fikrini anlamsız kılar; yetenekli olduğunuz bir alan bulduğunuzda parmaklarınız kanayana, gözleriniz akana dek (o şey her neyse) onu yaparsınız. Kimse dinlemediğinde (ya da okumadığında, izlemediğinde) bile her defasında marifetlerinizi sergilersiniz çünkü yaratıcı olarak mutlusunuzdur. Hatta kendinizden geçmişsinizdir. Bir enstrüman çalmak, beyzbol oynamak ya da maraton koşmak gibi, okuma ve yazmada da geçerlidir bu. Savunduğum yorucu okuma ve yazma programı (her gün, dört ila altı saat), bunları yapmayı gerçekten seviyorsanız ve bir yatkınlığınız varsa o kadar yorucu gelmeyecektir; hatta belki zaten böyle bir program izliyorsunuzdur. Ancak içinizden geldiği gibi okumak ve yazmak için izin alma ihtiyacı duyuyorsanız, bendenizden bu izni almış sayın.
Sayfa 135
Reklam
Yazmak nedir?
Tabii ki telepatidir. Durup düşününce komik aslında; insanlar yıllarca böyle bir şeyin var olup olmadığını tartıştılar, J. B. Rhine gibi adamlar bunu diğerlerinden ayırmak için geçerli bir yöntem bulma yolunda beyin patlattılar ama aslında aradıkları şey bütün bu süre boyunca oradaydı, Bay Poe'nun "Çalınan Mektup'u gibi ortada duruyordu. Aslında bir dereceye kadar tüm sanatlar telepatiye bağlıdır ama bence yazmak, bunun en saf halini temsil ediyor. Belki taraflı davranıyorumdur, öyle yapıyorsam bile bu konu üzerinden devam edebiliriz, sonuçta yazmak üzerine düşünmek ve konuşmak için buradayız.
Sayfa 93
Fikir bulmak.
iyi fikirler gerçekten de hiç yokken, bir anda ortaya çıkıyor ve bomboş gökyüzünden size doğru süzülüyor. Daha önce birbiriyle alakası olmayan iki fikir birleşip güneşi altında yeni bir şeye dönüşüyor. Sizin işiniz bu fikirleri bulmak değil, kendilerini belli ettiklerinde onları tanımak.
Sayfa 34
Betimleme
Betimleme, okuru hikâyede duyusal bir katılımcı haline getirir. İyi betimleme öğrenilen bir yetenektir, çok fazla okumadan ve çok fazla yazmadan başarılı olamamanızın ilk nedenlerindendir. Anlayacağınız üzere mesele sadece nasıl olduğu değil, aynı zamanda ne kadar olduğudur. Okumak, ne kadar olması gerektiğine ilişkin sorunuzu yanıtlayacaktır. Sayfalarca yazmak ise nasıl olduğunu görmenize yardım edecektir. Bunu sadece yaparak öğrenebilirsiniz.
Sayfa 156
Başlamadan önce
Öte yandan yazarlığa yeni başlıyorsanız, televizyonunuzun elektrik kablosunu soyup onu bir çiviye sokarak tekrar fişe takmayı deneyin. Bakın bakalım ne patlıyor ve ne kadar uzağa gidiyor.
Sayfa 31
Kurgu yazarları, ben de dahil, ne yaptıklarını pek anlamıyorlar; iş iyiyse neyin doğru olduğunu, kötüyse neyin yolunda gitmediğini bilmiyorlar. Ben de, kitap ne kadar kısa olursa saçmalıklar o kadar az olur, diyorum.
Sayfa 10
Lakin, yarabbi! Anlasanız a, ölüyorum. Onların gözümün önünde seviştiklerinden, gözümün önünde... Ben işkenceler içinde kıvranırken, onların saadetlerinden ölüyorum...
Sayfa 356
Reklam
Aşk
Demek kendisi için evlilik buydu, aşk bundan ibaret olacaktı; her zaman, her zaman, ondan böyle zorla aşk alınacaktı ve o, ruhunun asıl aşkını vermiş olmayacaktı; asıl ruhuna sahip olacak bir öpücük dudaklarını araştırıp bulamayacaktı, kendisini üşüten bu öpüşlerden başka bir şey görmeyecekti, hep böyle olacaktı, her zaman, her zaman...
Sayfa 143
Her şeye inanabilirim, yeter ki inanılmaz olsun
Sayfa 8
Zira gerçekte insanın kendi düşüncelerini kullanmasından ve hissetmesinden başka hiçbir zevk yoktur ve en büyük acı, insanın güce ihtiyaç duyduğunda yokluğunu hissetmesidir.
Sayfa 17
"Tanrı'nın dengi olmaya çalışan, sonsuza dek lanetlenecektir!"
Sayfa 48
Enneagram Tanım ve Açıklaması
"Tarzımızı inceledikçe kişiliğimizin çok küçük yaşlarda savunma aracı ile oluştuğunu anlayacağız. Uzun yılllardır bu kişilik özellikleri ile yaşıyoruz ve belki de artık bazılarına ihtiyacımız yok. Eski alışkanlıkları terk edip Enneagramın işaret ettiği sağlıklı seviyelere çıkabiliriz."
Sayfa 9
Reklam
"Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey."
Sayfa 169
Buck Jones'un tabancasını alıp dan diye öldürmesiyle değil;
"Kastettiğim onu kalbimde öldürmek. İyiliğini istemekten vazgeçmek. Derken bir gün ölüp gidecek."
Sayfa 146