Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Öğretmenlerin çok büyük çoğunluğunun kopya çekmeye karşı uyguladıkları önlem(!), bu tür hırsızlığın okul dışına çıkmasına ve ömür boyu sürecek bir kalıcı davranışın yerleştirilmesine yol açmaktadır. Okulun bir amacının da kalıcı davranışlar edinmek olduğu hatırlanırsa bu başarının (!) eğri bir davranışı kazandırmak yerine doğru bir davranış kazadırmakta niçin gösterilemediğinin acı acı düşünülmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Kopyaya engel olmak için öğretmenlerin %99'unun kullandığı yöntem, sınavlarda "gözetim yapılması"dır. "Sınavda kopya almak ve vermek hırsızlıktır ve sizler bu hırsızlığı yapmayacak düzeyde onur sahibi çocuklarsınız. Yarınlarda sizlere bu ülkenin birçok imkanın hiçbir gözetim olmaksızın, yalnızca onurlarınıza güvenerek teslim edeceğiz. Bu nedenle şimdi sizi sorularınızla baş başa bırakıyorum. Sizlere güveniyorum ve güvenimi kötüye kullanmayacağınıza inanıyorum. Hepinize şimdiden teşekkür ediyorum, hepinizi böyle bir hırsızlığa tenezzül etmediğiniz için kutluyorum ve hepinize başarılar diliyorum!" demek yerine; "Sizler güvenilmez çocuklarsınız, aynı zamanda da uzun vadeli çıkarlarınızı düşünmeyecek kadar akılsızsınız. Sizleri kendi başınıza bıraksak hepiniz ya kopya alır ya da verirsiniz. Çünkü sizler potansiyel hırsızlarsınız. Ama ben buna izin vermeyeceğim. Şimdilik hırsızlık yapmanıza izin yok, ama ileride gözetim olmadığında, onurunuza teslim edilecek imkanları çalabilirsiniz!" mesajını çocukların gözlerinin içine baka baka veririz.
Sayfa 294Kitabı okudu
YAYGIN HIRSIZLIĞIN NEDENİ!
Toplumumuzda en yaygın eğrilik türü nedir? Hiç kuşku edilmesin hırsızlıktır. Hırsızlık, "kendine ait olmayan bir şeyin, sahibinin rızası olmadan alınması" biçiminde tanımlanabilir. Bu olguya ikinci bir boyut eklenir ve bu tanımda kullanılan "alma" eyleminin nasıl olduğu tanımlanırsa, hırsızlık türleri epey zenginleşmiş olur. Örneğin alma eylemi, gerçekleşmeyecek bir vaat yoluyla yerine getirilebilir (genç kızların evlenme vaadiyle kandırılması), zor kullanarak yapılabilir (gasp), dikkatsizlikten (yankesicilik) veya akılsızlıktan yararlanarak (Titan) gerçekleştirilebilir. Bu liste uzatılarak, laf uzatmanın, sorulan bir soruya başka bir yanıt vermenin, trafikte önündekinin yolunu kesenin, üst katta gürültü yaparak istirahat özgürlüğünü almanın, sınıfta gürültü yaparak başkalarının öğrenme özgürlüklerini almanın, hepsinin aynı tanıma girdiği görülebilir.
Sayfa 293Kitabı okudu
Reklam
ÇOCUK VE GENÇLERİN İLGİ ALANLARI
Öğrenci Merkezli Eğitim yaklaşımının temeli denilebilecek ilke şöyle özetlenebilir: "Ancak kişinin ihtiyaç duydukları öğrenebilir. Bunun dışındakiler ancak koşullandırmayla belleğe kaydedilebilir. Bu ise bir çeşit zihinsel travmadır!"
Sayfa 121Kitabı okudu
Bir toplum, sadece yazılı kuralları ile müreffeh bir toplum haline gelemez. Bir toplumda ahlak değerleri dejenere olmuşsa, her gün bir yasa yapsanız, insanlar bunu bir yanından delip, ahlak dışı istemlerini tatmin etmenin yolunu bulacaklardır. Tınaz Titiz
Sayfa 207 - Remzi Kitabevi 40.basımKitabı okudu
Hem tanı hem çözüm yetersizliği!
Eğer çoğu sorunlarımız çözülemiyorsa, bunun çeşitli nedenleri olabilir. Ama bunlardan birisinin, sorunlara yaklaşım biçimimizdeki yetersizlik olduğu da bilinmelidir. Bu yetersizlik, sorunların hem tanılama (teşhis) hem de giderilme aşamaları için geçerlidir. Tanılama evresindeki en önemli yetmezlik, problemin ortaya çıkış neden(ler)i yani kaynakları ile, sorunun yarattığı sıkıntı (lar)ı (görüntüler) birbirine karıştırmaktır. Sorunun giderilmesi evresindeki yetersizlik ise, bir önceki yetersizlikle doğrudan bağlantılıdır. Sorun, sıkıntı yaratan durum olarak algılandığına göre çözüm de sıkıntıların giderilmesidir. Sorun, semptom(görüntü) olarak algılandığına göre, görüntünün ortadan kaldırılmasının amaç olarak ele alınmasını doğal karşılamak gerekir.
Zıtların ayrılmazlığı: Yeni paradigma
"Laiklik" ve "inanç" kavramlarını zıt olarak anlamaktan vazgeçip, "laiklik ve inancın ayrılmazlığı"nı net olarak ortaya koymadıkça, her iki "taraf"ın yobazlarının çevresinin geniş kitlelerce dolması önlenemez. Bu durumda ise çatışma kaçınılmazdır. Zıtların bütünlüğü, Nevton fiziği ile bugünlere gelmiş olan bilimin de yeni paradigmasıdır. Artık, "iki zıt aynı anda var olamaz" ilkesi yerini, "birbirinin zıtları, bütünü oluşturacak şekilde bir arada ve de birbirini yok etmeye çalışmadan bulunmadıkça bütünden söz edilemez" kuralına bırakmaktadır.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
Nitelik düzeyi yüksek toplumların kullandığı eşyayı günlük kullanımına girmiş gören insanımız durumunu yanlış değerlendirmiş, kendisinin de onları yapan toplumlarla bir farkı kalmadığını zannetmiştir.
EĞİTİM DEVRİMİ "PROGRAM PARADIGMASI”NI AŞARAK GERÇEKLEŞEBİLİR..
M. K. Atatürk'ün ulusal vizyon olarak ortaya koyduğu "muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak" hedefini uzun yıllar anlamamış, hatta epey abartılı bulmuşumdur. Öyle ya, çağdaş uygarlık düzeyine yaklaşmak, erişmeye çalışmak, hadi olsa olsa erişmek de değil, aşmak! Sözcük içeriklerine son derece hakim Mustafa Kemal'in bu
Tınaz Titiz: "Çalışmak elinden geleni yapmak değil, işin gereğini yapmaktır." diyor.
Sayfa 65 - yediveren
Bir arada yaşaması güç olanlar, ortak yaşam alanları da dahil olmak üzere hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmayanlardır. Ama bunlar yine de bir şeyin farkındadırlar: hangi kavramlar üzerinde uzlaşamadıklarının!
Reklam
Ezber yoluyla zihinsel faaliyetleri kalıplanan memur, diplomat, politikacı, asker, mühendis ya da işadamımızın yaratıcı zekâsını kullanmayı, hiç bir sınır tanımadan düşünebilmeyi öğrenmiş bireylerden oluşan toplumlarla yarışabilmesine, onlara yetişebilmesine imkân yoktur. Düşünce ve onun ifade edilmesinde bu denli sorunlu bir toplum olmamızın altında, uzlaşmama hastalığımızın temelinde, uzlaşmama nedeniyle de demokrasiyi bir türlü beceremeyişimizin altında yine ezber yatmaktadır. Ezber bir "zihinsel soykırım"dır. Ezberle yoğrulan bir toplum, hipnotize edilmişçesine, birileri (iç ve/ya dış) tarafından kolaylıkla oraya buraya çekiştirilebilir. Bu kadar çok olumsuzluğu bir kalemde üretebilen bir başka "temel bela" var mıdır?
İhtiyacımız olan sükûnet, "farklılıkları yok ederek birlik sağlamaya çalışmak yerine, bunların ayrılmaz bütünlüğünü anlamaya çalışmak"ta yatmaktadır. Farklılıkların bütünlüğü, veya terörü yerine uzlaşmanın geçmesi demektir.
Doğrunun, sürekli olarak değiştiğini, bir kişinin doğrusuyla, birlikte yaşayan iki kişinin ortak doğrularının aynı olmayabileceği, yer, zaman ve koşulların etkisiyle değişen doğruların ancak "peşinde koşulabileceğini" anlamış insanlar kolay kolay çatışmazlar. Hele hele kendi doğrularını başkalarına zorla kabul ettirmeye katiyen kalkışmazlar.
"Başkası hele bir yapsın iyi sonuç verirse ben de tekrarlarım" geleneğimiz, bu noktadaki potansiyel şanssızlığımızdır. Başkalarından öne geçmek ya da en azından aradaki farkı kapatabilmek için, bazı şeyleri ilk defa deneyen kişi olmaya razı olmalıyız. Peki bunun başarılı olacağının güvencesi var mıdır? Hayır. Güvencesi olanın riski yoktur. Başarı ise risk almakla mümkün hale gelir.
Gerek Türkiye'de gerekse Dünya'da eğitim konusu ile ilgili şikâyetlere yalnızca eğitim alanının optiğinden değil, artan işsizlik, gelir dağılımı bozukluğu, çevrenin yıkımı, değerlerin yıkımı gibi olguların tamamını birden görebi len bir uzaklıktan bakıldığında görünen şudur: Bugün "eğitim” olarak adlandırdığımız süreç, insanlık tarihi ka dar eski bir metodun modern imkânlarla uygulanışından başka bir şey değildir. Ders araç gereçleri, bilgisayarlar, laboratuvarlar gibi modern imkânlar kullanılsa da hiç değişmemiş kadim metot şudur: • Kaydedilmek üzere emrimizde bulunan çocuk belleğine, koşullandırma yoluyla ve bir daha unutulmayacak biçimde belirli doğruların yerleştirilmesi; • Kendi başına herhangi bir şeyi öğrenmesi mümkün ol mayan ve de sakıncalı olabilecek çocuğa, toplum tarafından doğru kabul edilen gerçeklerin "öğretmen" adı verilen aracılar kanalıyla öğretilmesi; • Kuşkulanılması zararsız olanlar dışında, çocuğun öğretilen doğrulardan kuşku duymamasının sağlanması (ezber). Kolayca görülebileceği gibi bu şablon istisnasız her doğruyu öğretmeye uyarlanabilir. Her şeyin sürekli değişim içinde bulunduğu, değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğu düşünülürse, bu şablonun on bin yıldır nasıl değişmeden kaldığı kolay kabul edilemez. Bunun açıklaması, insanın büyük dramında saklıdır: insanoğlu kendini bildi bileli bu dramını hemcinslerinden saklamış, can düşmanları dahi birbirlerine bunu söylemekten kaçınmışlardır. İnsan, diğer canlılarda rastlanmayacak biçimde koşullanmaya açıktır. O çok övündüğü "akıl" aslında en büyük zaafiyetidir.
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.