Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim sevmey hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman.
"Eskiden," diye devam etti prens, "eskiden tek bir meselenin, tek bir konunun, bir izleğin, bir düşünce akışının içindeki, görüldüğü üzere hali son derece tehlikeli şekilde birbirinden ayrılan girinti ve çıkıntıların hepsine nüfuz etmenin, böyle bir konuyu, böyle bir düşünceyi, böyle bir düşünce akışını en azından sıradışı bir biçimde keşfetmenin, ona hakim olmanın, onun içyüzünü görmenin tıpkı size olduğu gibi bana da zorluk çıkarmış olması, şu anda sürekli içinde bulunduğum mutlak ölümcüllük hali karşısında ölümcül görünüyor, anlamsız olmamak için akla gelebilecek bütün alanlarda aynı anda operasyona mecburum, görüldüğü üzere, korkunç bir şekilde sınırları olmayan yapılar; çünkü kendimle ilgili olarak gerçekte, sınırsızlığın kesinliğe dönüştüğü yere vardım, ileri yaşın daimi sarsıntı derecesine, zihnin gittikçe felsefi ve felsefesel yalnızlığına; orada insan, beynin artık kendisi olarak var olmamasına yol açan her şeyin sürekli bilincinde oluyor...
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
"...Işte Amok... evet Amok, böyle oluyor: Sıradan, iyi kalpli bir Malezyalı içkisini yudumluyor... oracıkta donuk, ilgisiz ve bitkin bir şekilde oturuyor... Tıpkı benim odamda oturduğum gibi... Ve ansızın yerinden fırlayıp, hançeri kaptığı gibi sokağa koşuyor... sağa sola sapmadan koşuyor, doğruca koşuyor... nereye gittiğini bilmeden... Yoluna çıkan herkesi, insan veya hayvan fark etmeksizin, hançeriyle yere seriyor ve bu kan cümbüşü onu daha da heyecanlandırıyor... Ağzından çıkan köpükler dudaklarından akıyor ve kudurmuş gibi uluyor... ama o sağına soluna bakmadan koşuyor, koşuyor, koşuyor, acı haykırışıyla ve elindeki kanlı hançeriyle bu korkunç koşuyu sürdürüyor... Köy halkı Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilir... bu yüzden o geldiğinde herkesi uyarmak için 'Amok!' , 'Amok!' diye haykırırlar ve herkes kaçar... Ama o hiçbir şey duymadan, hiçbir şey görmeden karşısına çıkan her şeyi yere sererek koşmaya devam eder... ta ki kuduz bir köpek misali öldürülene ya da ağzından çıkan köpükte boğulana kadar..."
Sayfa 51
“Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte… Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma... Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık… Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek… Her kelime yalan… Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi… İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç… İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.” Persona/Bergman
Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
205 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Redd-i miras mirası
Modernizm, gelenekle olan kavgasından galip çıkınca uzun süre onu gündemine almadı. Bu sayede yok olup gideceğini düşündü. Ancak süreç, bırakın modernizmi haklı çıkarmayı, doğrulamadı bile. Zira bugün karşımızda kapı gibi bir postmodernizm duruyor. Belki postmodernizm, gelenek’in bir galibiyeti değildir ama en azından modernizm’in de geçici
Oz Büyücüsü
Oz BüyücüsüL. Frank Baum · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202212,6bin okunma
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.