Günümüzün feministleri, “cinsiyetçiliği”, tıpkı, Amerika Birleşik Devletlerindeki zencilerin ya da Fransa’daki renkli derili emekçilerin ırkçılığı kınadıkları gibi kınamamaktalar. Çünkü, cinsiyetçilik, “kadın cinsi ne karşı uygulanan ayırımcı bir tutumdur.”Cinsiyetçilik, fallokrasinin doğurduğu bir sonuçtur. Fallokrasi (penis egemenliği) ise şöyle tanımlanıyor: “20. yüzyıl ortalarında ortaya çıkmış, erkeklerin (ve fallusun sembolik gücünün) kadınlar üzerindeki egemenliğini ifade eden isim.” Ancak feministlere göre, kimilerinin androkrasi (erkek egemenliği) ya da ataerkil (patriyarkal) sistem diye de adlandırdıkları fallokrasi, yalnızca bir egemenliği anlatmaz.
Bu ayrıca, erkeklerin, kadınlar üzerindeki egemenliklerini yeniden üretmek için, ellerindeki tüm kurumsal ve ideolojik olanakları (hukuk, siyaset, iktisat, ahlâk, bilim, tıp, moda, kültür, eğitim, kitle iletişim araçları, vb.) tıpkı kapitalizmin kendisini sürdürebilmek için bunları kullandığı gibi açıktan açığa ya da üstüörtülü biçimde kullanan bir sistemdir. Bu durum, feminizmin tanımlarının ve feminist mücadelenin son on yılda Fransızca’ ya kabul ettirdiği kavramların, sözlüklerde verilen tanımlardan çok daha çeşitli ve geniş an lamlı olduklarını ortaya koyar.