Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Özal (II)
ANAP, referandumda başarılı bir sonuç almıştı, ancak bu sonucun tamamını partisine kanalize etmesi mümkün değildi. O yüzden, seçimler öncesinde işini sağlama almak ve seçimi garantilemek için, büyük partinin lehine olmak üzere seçim sistemi üzerinde değişikliklere gitti. Bu bağlamda, çoğunluk partisini kayıran üst barajlar (kontenjan) öngörülmüş,
Sayfa 199Kitabı okudu
Özal (I)
MGK, anayasa ve siyasi mevzuatta, vesayetçi bir değişim yaptıktan sonra demokrasiye dönüş sürecini 24 Nisan 1983 tarihinde, siyasi partilerin kurulmasına izin vererek başlattı. Demokrasiye dönüş sürecinde eski partileri kapatıp, eski siyasetçilere siyaset yasağı getiren MGK, katı yasaklarla kayıt altına alınmış güdümlü bir demokrasiyi güvenceye
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
343 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Alparslan Türkeş / Dış Politikamız ve Kıbrıs. Türkiye Cumhuriyeti, üç kıtaya hakim olmuş, Osmanlı Devleti'nin mirasçısı olarak, ondan geriye kalan çok küçük bir coğrafyaya, Anadolu'ya hapsedilmiştir. Hem tarihi bağlarıyla, hem de Türk milletinin misyonu gereği, dünyaya kapalı bir devlet olarak hayatını sürdüremez. Şu da bir gerçektir ki, Osmanlı Devleti'nin son zamanlarından itibaren 200 yılı aşkın bir süredir, Türk milleti dış politikada başarılı değildir. Milliyetçi bir asker, liyakatli bir siyasi lider ve dava adamı olan Alparslan Türkeş'in, Türk milleti ile ilgili her alanda olduğu gibi, dış politikadaki fikirleri de her an başvurulabilecek niteliktedir. Kitapta, Alparslan Türkeş'in 1963- 1974 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, devletimizin yöneticileri ile yaptığı görüşmelerde, basın yayın organlarına yaptığı açıklamalarda, dış politika, özellikle Kıbrıs ve Batı Trakya hakkındaki fikirlerine yer verilmiştir. Kitap, Türk dış politikası için bir ders kitabı niteliğinde, ama Kıbrıs için başvurulması gereken temel kitaptır. Kıbrıs, Batı Trakya ve dış politika ile Alparslan Türkeş üzerinde çalışma yapanların, okuması gereken bir kitaptır. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur.
Dış Politikamız ve Kıbrıs
Dış Politikamız ve KıbrısAlparslan Türkeş · Kutluğ Yayınları · 197446 okunma
Bu çabanın ilk göstergesi iç politikada Almanların teşvik ettiği düşünülen ve “Turancılık ya da Irkçılık” davası olarak bilinen hareketin tasfiyesi için başlatılan teşebbüs oldu. Bizzat İnönü, Hükûmeti devirmekle itham ettiği Turancılar hakkında kovuşturma başlattırarak aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkan ve Fethi Tevetoğlu gibi aydın ve subayların bulunduğu 23 kişinin çeşitli cezalara çarptırılmalarını sağladı. İnönü bu hamlesiyle daha çok; Turancılık fikrinden rahatsız olan Sovyetler Birliği ile ilişkileri düzeltmeyi hedeflemekteydi. (1944) Türk Dış Politikası, Auzef
Dönemin Milli Siyaseti Olan Irkçılık Ve Turancılık'ın, Dava Müsameresi
Irkçılık-turancılık olayı içinde bulunan toy subaylardan biri bugün MHP başbuğu olarak tanınan ve 27 Mayıs Devrimi'nden önce albay olan Alparslan Türkeş'tir. Bugüne değin bu olayı Şef'in tanıttığı gibi görenler, bu Türkeş'i ırkçı ya da turancı gösterme zorunluluğu yüzünden adamın o olayla ilgili olarak neler yazdığına dikkat etmiyorlar, o zamanki iddiayı inkar ediyor sanıyorlar. Ne var ki, Türkeş bu konuda bize hayli bilgi vermektedir, iddiayı inkar etmemekle beraber. 1944 Milliyetçilik Olayı adlı kitabında Türkeş, ırkçı ve turancı olmadığını söylememekle beraber, onun o zaman zaten hükümetin kendisinin ideolojik doğrultusu olduğunu söyler. Saraçoğlu'nun bir iki kez yinelediği ünlü sözlerini ele alarak şöyle der: "Bir fırsatını düşürerek BMM'inde bir nutuk verdi. Ben Türkçü bir başbakanım diye bağırdı ve Türkçülükten neyi anladığını şu kesin cümle ile belirtti: Türkçülük bizim için bir kültür meselesi olduğu kadar bir kan meselesidir, dedi" {s. 27-28). Türkeş'e göre "o günün devleti her alanda ırkçı bir tutum içindeydi ... 3 Mayıs 1944'e kadar Türkiye Cumhuriyeti idaresi turancılığı ve ırkçılığı iç politikada geniş ölçüde uygulamaya çalışmış ve bu yönde telkin ve propaganda mahiyetini taşıyan resmi yayınlar ve demeçler geniş ölçüde yer almıştır" (s. 29).
Sayfa 285 - 1. baskı - 1997
İkinci bölümde, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte derinleşen antikomünizm ve emperyalizme entegrasyon, iç ve dış politikadaki gelişmeler ekseninde anlatılmaktadır. Bu dönemde içeride komünistler ve komünizm şeytanlaştırılıp paranoya derecesinde bir antikomünizm siyasal söylemin merkezine yerleştirilirken, dış politikada ise Kore Savaşı'na asker göndermekten Bağdat Paktı'nı kurmada aktif rol oynamaya, NATO üyeliğinden Suriye'yi işgal girişimine, dış politikanın ana enstrümanı olarak antikomünizm kullanılmış, Menderes iktidarı emperyal heveslerini bunun üzerinden gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Reklam
Ecevit'in seçim vaadi "düzen değişikligi" yaparak "hakça bir düzen" ve bir "halk iktidarı" kurmaktı. Ancak burada kastedilen hakça düzen sosyalizm olmadığı gibi, halk iktidarı da sosyalist bir iktidar değildi... Ecevit, özel mülkiyetin tabana yayılacağı söylemi üzerine kurulmuş tipik bir sosyal demokrat programdan
8 Şubat'ta Aybar'ın genel başkan olduğunu duyurmak için düzenlenen basın toplantısında dağıtılan basın bildirisinde, "Türkiye'nin geri kalmış bir toplum olmaktan kurtarılması her şeyden önce iş araçlarının, çalışan insanın ve tekniğin, yani toplumun üretici kuvvetlerinin hızla geliştirilmesine bağlıdır," denildikten sonra bu gelişmenin
TİP'in yükselişinde Aybar etkisi
Türkiye İşçi Partisi Türkiye İşçi Partisi (TİP) 13 Şubat 1961 tarihinde sendikalı 12 işçi tarafından kuruldu. Kuruluş dilekçesini imzalayan isimler Kemal Türkler, Avni Erakalın, Şaban Yıldız, İbrahim Güzelce, Ahmet Muşlu, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, Hüseyin Uslubaş, Saffet Göksüzoğlu, Salih Özkarabay, İbrahim Denizcier ve Adnan Arkın'dı.
Balkan Paktı 1952 yılı, Truman Doktrini ve Marshall Planı'nın doğrudan muhatabı olan ve hemen ardından da NATO üyesi yapılan iki ülkenin, antikomünist mutabakat çerçevesinde Türkiye ile Yunanistan'ın son derece yakın ilişkiler kurduğu bir yıl olarak tarihe geçmiştir. Bu yakınlaşmadan ise yine antikomünist ve SSCB karşıtı bir güvenlik paktı
Reklam
Türkiye'nin tarihi de, tıpkı diğer bütün toplumların olduğu gibi sınıfların ve sınıf mücadelelerinin tarihidir, Türkiye yönetici sınıfı 1945 sonrasında sınıfsal bir tercih yaparak Soğuk Savaş'taki safını ABD/Batı bloku olarak belirlemiş, komünizm tehdidini iç ve dış po­litikanın merkezine yerleştirmiştir. Solun ve işçi hareketinin siya­set
MHP Tüzüğü
"Ülke basit bir toprak, ruhsuz bir coğrafya parçası değildir. Ülke, ataların, çocuk ve torunlarına, tarihin binlerce yıllık seyri içinde millet denilen büyük varlığın devamı için kan ve ruhlarıyla meydana getirip emanet ettiği KUTSAL VATAN'dır. Görevimiz, bu cennet vatanı, korumak kollamak, gerektiğinde onun için ölmektir. Zira şairin belirttiği gibi, “Toprak eğer uğrunda ölen varsa, vatandır.” Asla unutulmamalıdır ki, Türk Vatanı, her çeşit emperyalizmin dış ve iç güçlerinin göz diktiği, bölmek istediği jeopolitik ve jeostratejik bir önem taşımaktadır. Ortadoğu'nun son yıllarında milletlerarası politikada kazandığı önem göz önüne getirilecek olursa Millî Misak içindeki Türk Vatanı'nın önemi daha kolay anlaşılabilir. Vatan bölücülerine karşı bilinç ve savaşımız, millî misyonumuz olmalıdır."
Sayfa 124 - Kamer YayınlarıKitabı okudu
Türkeş'in bölge içerisindeki politikasına genel olarak bakıldığında bölge ülkelerinin bağımsızlıklarının pekiştirilmesi için resmi, gayri resmi her türlü girişimde bulunurken diğer taraftan da bölgeye düşman olarak nitelendirilecek Ermenistan'la da ilişkiye geçilmesine destek verdiği görülmektedir. Azerbaycan topraklarını işgal eden ve Türkiye'nin ambargo uyguladığı ülkeyle ilişkilerinin geliştirilmesi için Türkeş tarafından girişimlerde bulunulması bu liderin dış politikayı sabit parametreler doğrultusunda algılamadığını ve Türkiye'nin çıkarlarının gerçekleştirilmesi için esnek bir politika desteklediğini göstermektedir. Bu tutum Türkeş'in dış politikada ideolojinin değil, bir ülkenin çıkarlarının esas alınması gerektiği söyleminin uygulamada da gerçekleştirildiğini kanıtlamaktadır.
Türkeş Politikada
"Sürgünden 25 ay kadar sonra yurda döndü. 1963'te darbe hazırlığı yapan Talat Aydemir-Fethi Gürcan İkilisiyle temas kurdu. Ancak Talat Aydemir'le anlaşamadı. Bunun üzerine darbeyi hükümete haber verdi. Kendisi de darbe girişimi nedeniyle yargılandı, ancak darbeyi hükümete duyurduğu için beraat etti. 1965'te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin başkanı oldu ki ilk hedefi Adalet Partisi'nin genel başkanlığıydı... 1966 yılında cumhurbaşkanlığına aday oldu ve Cevdet Sunay karşısında 11 oy alarak seçimi kaybetti. 1969 ve 1973 yıllarında Adana milletvekili olarak parlamentoya seçildi. 1975'ten sonra "Milliyetçi Cephe" adı verilen koalisyon hükümetlerinde başbakan yardımcısıydı. 12 Eylül Darbesi'nden sonra 9 Nisan 1985‘e kadar dört buçuk yıl tutuklu kaldığı davadan beraat etti."
Sayfa 82
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.