Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mustafa Kemal Atatürk:
“Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”
Harp Akademisinde sınıf arkadaşı olan General Asım Gündüz'ün anılarında yazdıkları, onun bilinç taşıyıcı niteliğini ve geleceğe hazırlanma eğilimini ortaya koyan çok değerli aktarımlardır: "Harp Akademisi'nde, her Cuma akşamı bir sınıfta toplanır, kapıları kapattıktan sonra Mustafa Kemal kürsüye çıkardı. Tıpkı bir konferansçı gibi, Paris'ten gelen Türkçe (Jöntürkler'in çıkardığı gazeteler y.n.) ve Fransızca gazetelerden öğrendiklerini bizlere aktarırdı. O zamana dek 'padişahım çok yaşa' demekten başka bir şey bilmeyen bizler için, Mustafa Kemal'in söyledikleri çok dikkat çekiciydi. Vatan, millet, Türklük gibi düşünceleri ilk kez, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk.. Bir Cuma üzüntü içinde şunları söylemişti: 'Viyana, Budapeşte, Belgrad elden çıktı. Artık bir avuç Rumeli toprağına sığındık. Sırp, Yunan ve Bulgar komitacılarını besleyen Ruslar, dedelerimizin kanları pahasına aldıkları Türk yurdunu, bizden koparma gayreti içindedir. Bu bölgedeki orduların komutanları çaresizlik ve yetmezlik içindedir. Başka milletlerin aydınları çalışıp milletlerini uyarırken nerede bizim düşünürlerimiz? Arkadaşlar bize büyük görevler düşüyor. Yarın görev alıp gittiğimiz her yerde, milletimizi yetiştirmek için subaylarımızın öğretmenleri olacağız. Gittiğimiz yerlerde aydın gençlerle arkadaşlıklar kurarak onları bu doğrultuya yönlendireceğiz. Vatanımızı ve İmparatorluğu büyük tehlikelerin beklediğini hatırdan çıkarmamak zorundayız"'.
Sayfa 34 - "Hatıralarım" G. Asım Gündüz, der. İhsan Ilgar, İst.-1973, sf.14-16Kitabı okudu
132 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Yağcılık Bitmez Ülkemde
Kitapta iki kısa roman mevcut , aslında ikisinin de konusu dalkavukluk , sadece konudan ötürü ikinci kısa roman Z vitamini isimli . Dalkavuklar gecesi , içinde mesajların olduğu , şarapı kral için kutsal su sanıp , hatta doğru söyleyeni dokuz köyden kovup , daha sonra kaçınılmaz gerçekle yüzleşip , bir devletin bu dalkavukluk denen illetle nasıl batırıldığını görüyoruz . Okurken Türkiye’mizden esintiler bulmak çok zor değil , yönetene yakın olmak için her türlü şaklabanlığı yapıp , işini iyi ve layıkıyla yapanları kötüleyip onlar üzerinden kene gibi geçinenlerin olduğu Hatti devletini gösteriyor . Bu gibi devletler , bu gibi insanlar her zaman maalesef olacak be onların çok iyi yerlere geldiklerini üzülerek söylüyorum göreceğiz . İkinci kısa roman daha manidar , içinde ki kahramanların ismi olduğu gibi yazılmış hiç değiştirilmemiş , bunlar ; İsmet İnönü , Falih Rıfkı Atay , Hasan Ali Yücel ,Ahmet Emin Yalman , Rıza İnönü , Kazım Özalp gibi tarihte isimlerini çok çok iyi olarak gördüğümüz isimler . Bu isimlerin sırf güzel yaşam uğruna, Türklük değerlerini beş para etmez Bir duruma getirdiklerini şahit oluyoruz , Tarih bize bunun tam tersini söylüyor ve bu da bir eleştiri kitabı , doğru nedir bilinmez , yorumlamak biz okurlara kalmış , öyle bir devirde böyle bir kitap yazmak az iş değildir , Hüseyin Nihal Atsızın nasıl bir yazar olduğunu bu kitabıyla bize özet geçiyor , bir başka eserlerinde görüşmek üzere
Dalkavuklar Gecesi - Z Vitamini
Dalkavuklar Gecesi - Z VitaminiHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 20197,2bin okunma
Selamün aleyküm arkadaşlar beni bilen bilir şu ana dek sosyal medya araçlarını birçok kez Filistin'de olanları aktarabilmek adına kullandım. Ne kadar etkisi oldu, ne kadar anlatabildim bilmiyorum. Lakin artık bir başkaldırı olması, bir şeylerin sözde kalmadığını görmek bizleri mutlu ediyor. Sakın ha bu savaş yanlısı olmak gibi algılanmasın 70
"Osmanlı İmparatorluğu'nun muhtelif unsurlarını bir arada tutmak maksadıyla geliştirilen siyasi projenin 'kullanışlı' olmaktan çıkıp hiç değilse müslüman unsurların birliğini hedefleyen ikinci bir projenin devreye sokulması ve fakat imparatorluğun tasfiyesi sözkonusu olunca bu sefer 'Türklük' mefhumuna dayanan bir siyasetin tek çıkar yol olarak kabul edilmesi, hiç şüphesiz Meşrutiyet yıllarının fikir cereyanlarını etkileyen, belirleyen, hatta vareden başlıca amil olmuştur. Binaenaleyh bu siyasi süreç nazar-ı itibara alınmadıkça İslamiyet'in millileştirilmesi ve dolayısıyla ibadetlerin Türkleştirilmesi meselesinin vuzuha kavuşturulması, bilhassa Cumhuriyet yönetimi tarafından bu yönde atılan adımları mümkün ve anlamlı kılan zeminin kavranılması hiçbir surette kabil değildir."
İnkârına imkân olmayan bir hakikat vardır:
İslamiyet, Oğuz Türklüğünden ne kadar kuvvet almışsa, Türklük de İslâmiyetten o kadar kuvvet almıştır. Ve netice itibariyle İslâmiyeti Türklük, Türklüğü de İslâmiyet yaşatmıştır.
Kemal'in iktidarı elinde toplaması, kişisel şan şöhret kazanmasından çok daha büyük bir amaca hizmet etti. Hemen hemen Sakarya Muharebesi'nden itibaren, Mustafa Kemal bir Türk ulus- devleti inşasının tohumlarını atınca, Türk, Türk milleti ve Türklük öne çıktı. Yakın tarihte, en çok da büyük bir savaş kazanarak öne çıkmış birçok büyük adamın tersine, Mustafa Kemal, ülkesini birbirini izlemiş yıkıcı savaşlardan kaynaklanan küllerinden çıkararak yeniden inşa etmek gibi çok ciddi bir görevle karşı karşıya kaldı ve bütün bu zorluğu, öngörüleri, inançları ve tutkularıyla kucakladı.
Sayfa 271 - Doğan Kitap YayınlarıKitabı okudu
Ve bütün bu inanmayışların tez cephesi olan İslâmiyet ve gerçek Türklük kutbuna yönelmedikçe, memlekette ve her sahada umumî iflâstan başka bir netice devşirilebileceğine inanmıyorum!
Sayfa 206Kitabı okudu
"Etekleri Zil (Islık, Çalpara) Çalmak Deyiminin Tarihsel Arka Planında Şamanizm İzleri" adlı makalem Uluslararası Türklük Araştırmaları (Turkish Studies) dergisinde yayımlanmıştır. Türk dünyasına ve Türklük bilimine armağan olsun... ✒️ turkishstudies.net/language?mod=ta....
75 syf.
8/10 puan verdi
Yusuf Akçura'nın "Üç Tarz-ı Siyaset" adlı yazısı hakkında
Yusuf Akçura yazmış olduğu bu eserde Osmanlı'nın yaşadığı olumsuz olaylar neticesinde oluşmuş, oluşan üç siyaset tarzını inceliyor. Tabi biz de bu makaleyi incelerken 1904 yılında yazılmış olduğunu bilelim ki daha isabetli tespitler yapabilelim. Bu üç tarz-ı siyaset nedir? Yazarın sıralamasıyla ilerlersek önce Millet-i Osmaniye
Üç Tarz-ı siyaset
Üç Tarz-ı siyasetYusuf Akçura · Kaynak Yayınları · 190751 okunma
Hasbihal'in özgün elyazısı metninde bulunan ancak 1918 baskısına dahil olmayan önemli bir kısmında, Mustafa Kemal güçlü Türklük duygularını ifade ediyordu. Hülagû, Timur ve Cengiz gibi "Türk" kahramanların adını andıktan sonra, Türk analarını, oğullarını Türklerin İslam öncesi geçmişiyle gurur duymaya teşvik etmeye çağırıyordu. "Ey millet! Ey 600 yıllık çarşafa bürünmüş, beş bin yıldır alnı açık Türk kadını! O beş bin yıllık geleneği bugünkü subayların komutası altına verdiğin evlatlarına beşiklerindeyken güzel sesinle söyledin mi? Bu söylediğin ninnilerle onlarda bir karakter yarattın mı?" Mustafa Kemal burada "Türk milli bilincinin sağlam bir şekilde aşılandığı" bir orduya olan özlemini dile getiriyordu. Gelgelelim, Mustafa Kemal, Anadolu'daki Müslüman toplumun farklı etnik ve dini yapısı düşünüldüğünde, Türkçülüğe dayalı bu çağrıların zamansız olduğunu zekice kavradığı 1918'de bu kesime yer vermedi.
Sayfa 65 - Doğan Kitap YayınlarıKitabı okudu
Harp yılında, şair Mehmed Emin (Yurdakul) Türkçe Şiirler adlı şiir derlemesinin parçası olarak yazdığı "Cenge Giderken" adlı şiirinde ulusal gururu su götürmez şekilde ifade etmekteydi: "Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur." Önceden Türk sözcüğü genellikle hödük veya kaba saba insan anlamına gelirken, 19. yüzyıl sonuna gelindiğinde, yavaş yavaş olumlu bir anlam kazanmaya başlamıştı. Müslüman Türkler genellikle kendilerini etnik kökenlerinden ziyade, ilkin dinleri, ancak ondan sonra doğdukları kent veya bölgeyle tanımlardı. Mustafa Kemal daha sonraları, kendi lise yıllarında doğan bu Türklük hareketinden etkilendiğini söyleyecekti.
Sayfa 25 - Doğan Kitap YayınlarıKitabı okudu
Bir hürriyetçi olduğu için, ferdi "silen" ekonomik ve sosyal dikta rejimlerine karşı idi. Hele Rusya rejimini, hiç bir zaman, ne benimsemiş, ne de sevmiştir. Ne yazık ki, Türkiye halkı bugünkü fikir düzeyinin çok altında ve gerici takım bin kat daha kuvvetli iken medreseyi yıkan, yazıyı değiştiren, kadını hür ve erkekle eşit kılan büyük devrimciden sonra korkak tavizciler elinde kaldık. Cami altı bodrumlarından halk çocuklarının vicdanlarını kurtaramıyoruz. Sağ sol korkusu içinde devrimci Mustafa Kemal'in elindeki malzemenin, maddî manevî imkânların yüz misli ile O'nun yaptıklarını bile koruyamıyoruz. O bir kurtarıcı idi. Bizler koruyucu bile olamadık. Atatürk sonrası devri, Türklük tarihinin bir lekesi olarak kalacak.
1.500 öğeden 11,6bin ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.