Renkler
Yemyeşil ağaç dalları arasından masmavi denize bakan, gemi güvertesini andıran balkona çıktılar. Ayça sandalyelere mor, yeşil, turuncu renkli minderleri yerleştirirken, diğerleri denizi seyre dalmışlardı. Mine kendi evindeki renkleri düşündü; bejler ve griler hakimdi her yere.
Sayfa 157Kitabı okudu
Tertemiz üniformasıyla çok gösterişli bir görünüşü olan İngiliz General Sir Alan Cunningham, Hayfa Limanı'na çıkıp askerleri kibarca selamladı. Her şey ne iyi başlamıştı ve her şey ne kadar kötü bitiyor, diye düşündü. Kurtarıcı'nın haçını taşıdığı taşlar üzerinden ancak yaya geçilebileceğini düşünerek Yafa Kapısı'nda atından inen Lord Allenby'nin eşsiz davranışıyla, o sabah kendisinin Kudüs'ten kaçamak tüyüşü arasında umutlardan koca bir dünya harcanmıştı. Nice çabalar bu toprağa gömülmüş, nice Ingiliz bu toprakları ele geçirmek ve birbiriyle çelişen inanılmaz bir vaatler dizisi adına yönetmek için canını vermişti! Şimdi, bütün bu hayal kırıklıklarından, bu kadar yıldan sonra başarısızlık büyük. Gidiyoruz, ardımızda savaş ve sefaletten başka şey kalmayacak." Karasularının sınırına vardığında, Sir Alan Cunningham kruvazörü durdu. Filistin'deki Ingiliz mandasının resmen sona erişini son bir törenle kutlamak gerekiyordu. Koca bir donanma ateşi, geminin bir ucundan ötekine geceyi turuncu, kırmızı ve sarı demetlerle lekeleyip Akdeniz göklerini aydınlattı. Son kıvılcım da denize düştüğünde, Sir Alan düşündü: "Bu kez, her şey sona erdi." Saatine baktı. Henüz yirmi üçtü. Filistin'deki İngiliz mandası son bir yanlış yapılmadan bitmezlik edememişti. Bir saat erken sona ermişti. Gemi komutanı Greenwich'in yaz saatiyle Filistin saati arasındaki farkı hesaba katmayı unutmuştu.
Reklam
Kitap okurken sessizlik isteyenlere inat:
Üzerine oturduğum turuncu koltuğun, yanı başımdaki pis kokulu küllüğün, halıyla kaplı odanın, sokakta bağrışarak futbol oynayan çocukların, uzaktan gelen gemi düdüklerinin aklımdan uzaklaştığını ve önümde yeni bir dünyanın kelime kelime, cümle cümle açıldığını hissederdim.
Sayfa 11 - YAPI KREDİ YAYINLARI
Halk türkülerinin renkleri vardır. Kimisi koyu mor üzerine turuncu benekli, kimisi yonca yeşili üzerine sarı kirazlar serpilmiş, kimisi küpeli vişneler küpeli, kimisi portakal, kimisi çavdar, kimisi kan kokar. Mor sinekler konmuş ela gözüne İşte size rengi, uğultusu, kokusu ve devrilen muhteşem bir ağaç gövdesi gibi serilişi, uzanışı ile bir ölü. Bir insan ölüsü. İşte bir şiir ki bir vuruşta beş hissimizi birden şaha kaldırıyor. Mor sinekler konmuş ela gözüne Kulaklarımızda sineklerin uğultusu, gözümüzde mor ile ela rengin çarpışması. Ve bu seslerle renkle­rin yan yana gelişinden derhal derimize çarpan kız­gın temmuz güneşi, dilimizde ve burnumuzda bu güneşin tadı. Ve yüreğimizde birdenbire gemi azıya alan merhamet!... Hani masallarda Keloğlan, devlerin mağarala­rına girer, dev karanlıkta homurdanır: — Burnuma insan kokusu geliyor! Halk türkülerini dinlerken, okurken ben de ba­ğırmak istiyorum. — Burnuma insan kokusu geliyor!
bazen sade olmak güzel
Kül rengi küçük bir kuştu, albenisiz. Sadece boynunun etrafında turuncu parlak bir leke, o kadar.
“Yanlış pınarlardan yanlış sular mı İçiyorum Böyle her akşam, her akşam Kırılan kanatlarında göğün Dökülürken zaman Turuncu kederler içinde Dünyayı siliyorum yudum yudum Gücenik bir günün aynasından İçmiyorum ki… Adı unutmak olan beyaz bir boşlukta Buluttan bir düşte lacivert bir susuşta Eriyor perde perde gerçeğin görüntüsü. Diplerde çözülen bir batık gemi gibi Vuruyor gecemin başıboş sularına Hayatın yüreğime yığılan yükü Bedenim buğular içinde uçuk İçmiyorum ki… Ağırlıklarımdan kurtuluyorum.”
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.