Belirsizliklerin hikmetleri vardır. İnsanın eceli belirsizdir. Eceli insana bildirilmiş olsaydı, yetmiş yaşında vefat edeceği kesin olan biri, otuzlu kırklı yaşlarına kadar, 'ne de olsa ölü me daha çok var' hissiyatından kurtulamaz ve hayatının ilk yarısı ölüme karşı gaflet ve duyarsızlık içinde geçerdi. Otuz kırk yaşından sonra ise darağacına çıkmakta olan bir idamlık gibi, emdiği süt burnundan gelir ve doğal bir biçimde yaşamı nı sürdüremezdi. Kıyametin vakti belirsizdir; Belirli olsaydı, ilk ve orta çağ insanları, ne de olsa bizimle alakası yok diyerek kıyamet hakikatine karşı gaflet içinde kalırlar, son çağın insan larıysa hayatın anlamsızlığı içerisinde yaşamlarını sürdüremez ve sorunlu bir psikoloji içerisine gömülürlerdi. Bu durumda bilim, teknoloji ve sanat, ne de olsa artık ihtiyaç olmayacak düşüncesiyle ilerleyemezdi. Kıyamet zamanının belirsizliği bürün çağların kıyamet gerçeğinden istifadesine, insan eceli nin belirsizliği de, her insanm hem yaşama ümidi taşıyarak dünya işlerini şevkle yapmasına, hem de ölümle her an kar şılaşma olasılığından dolavı ahiret hazırlığına vesile olmuştur. Bu örtük hakikatler, hem dünyası hem ahireti için çalışmasına insanı motive etmektedir. Ruhun denge hali olan 'havf ve reca' yani korku ve ümit dengesi bu belirsizlikler sayesinde korunmuş durumdadır.