Uzak diyarlarda, Gül Krallığı`nda, Gül Kral ve Gül Kraliçesi`nin altı tane birbirinden çalışkan Gül Kızları varmış.
Her bir Gül Kız, kendi rengindeki gül bahçelerinde çalışan çiftçilerle ilgileniyormuş,
Ama bir sorun varmış...
Altıncı Gül Kız olan Siyah Gül Kızın, siyah gülleri Gül Krallığı`nda yetişmiyormuş
Bunun için de siyah güllerin yetiştiği tek gezegen olan Dünya gezegenine giderek macerası başlamış..
2021'de okuduğum ilk kitap, kendi kitabım olsun :)
Hepinize keyifli okumalar :)
Aşk neydi hakikaten? Bir kızın cemaline, gülüşüne tutulmak mı? Gözlerinde kaybolmak mı? Onun için uğruna ölmeyi göze almak mı? Çöllere düşmek, dağları delmek mi? Yoksa bunlardan hiçbiri değil de bu aşkın kaynağını keşfetmek miydi aşk?
Bu topraklardan nice âşıklar, âşık olduğunu sananlar; ölürüm, biterim, yanarım, yakarım diyenler geçti fakat
Değerli arkadaşlarım;
Bildiğiniz üzere İthaki Bilimkurgu Klasikleri Serisi yoluna baş koymuş biriyim. Çoğunlukla özelden mesaj yazan okurlar bu kitaplarla ilgili fikrimi almak istiyor. Her yazan kişiye sonuna kadar bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum elbette. Fakat fark ettiğim üzere, genelde listeyi bilmedikleri için kitapları araştıramıyorlar ve
Zincirlere sarılmış bir kalp atıyor yüreğimde. Pişmanlıkların kokusu üzerimde yer edinmiş sanki. Uzun zaman önce dinlediğim bir hikâyenin etkisinde kalmışım, özlemlerin hasretini çekmişim yıllardır. Vakit nasıl geçiyor anlamıyorum, yağmurlar nasıl bu kadar ferah idrâk edemiyor yüreğim. Sevginin olmadığı yerde çiçekler solmuş, ben ise o çiçeklerin
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisi, özellikle bilimkurgu-fantastik sever okurların merakla takip ettikleri bir seri. Hatta önce keşfediliyor, sonra merakla takip ediliyor, en sonunda da "acaba seriye yeni kitap ne zaman eklenecek?" diye pusuya yatırıyor.
Seri "Dune" romanıyla 2015 yılında başlamış (Kaynak: Vikipedi).
Gürültü etmeden çok da dikkat çekmeden Mela. Gidiyorum dünya hanesinden. Her yangına su dökmüş de bir ciğerindeki aleve dokunamayan biri olarak gidiyorum.
Seni en güzele emanet ederek, en güzel günlere seni çizerek gidiyorum. Kapanıyor yavaş yavaş pencerelerin perdeleri, güneş görmeyeli seneler olmuş odamın duvarlarına senin adını fısıldayarak gidiyorum.. Ne güzel hayaller vardı bilse ; güller sermek isterdim mesela yollarına. Papatyalar yetiştirmek perdesi kapanan cam kenarlarında. Bir sobanın başında bir gaz lambası eşliğinde sana şiirler okumak gibi hayallerim de oldu bağışla. Tasavvur etmekte zorlandım gerçi sadece varlığını görebildim rüyalarımda. Çünkü gözlerin hep uzak diyarlarda seyyah. Ben bedevi olarak sana epey uzak.. Ben ulaşamıyorum sana Mela. İçim ürperiyor acı tebessümlerimin sahteliğinden. Bir tebessüm edişinin hayaline dalıyorum nice zaman sonra. Gözlerim dikili tavanda saat gece bilmem kaç, kulaklarımda çınlıyor ismimi hitap edişin, sonra ismimi seviyorum. Sonra yine seni, hep daha artarak. Masum kalbinden çıkan yollara rast gelme duasıyla avuçlarıma üflüyorum okuduğum duaları. Gözlerimin kanları gidene kadar sıkıyorum sonra avcumdaki aynayı. Gözlerimdeki kan ellerime doluyor. Mela, bir senin hayalin okşuyor başımı. Ben bir sana diyemiyorum.
İçimden geçenleri yazmak isterdim ama Silivri soğuktur şimdi başka bişey deneyeceğim.
Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde develer tellal, horozlar berber iken uzak uzak diyarlarda (far far away) herkesin kıskandığı bir ülke varmış. Bu ülke türlü türlü badireler atlatmış çok zor şartlarda bugünlere gelmiş, sınırlarını korumuş.
Günün
Amacım incelemek değil ..
"Taştan kaçmak " böyle biline :)
Bir varmış bir yokmuş ..
Develer tellal iken pireler hammal iken , uzak uzak sanılan..
"ki aynı zaman da burnumuzun dibinde"
diyarlarda, bir fil sultan yaşarmış .
Benim filler sultanım bıyıklı yalnız baştan anlaşalım Orwellin afişlerinde sürekli her yerde karşımıza