Abdulhamid Han
Abdulhamid Han, acil bir iş zuhur edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandırılmasını ister, ertesi güne bırakılmasına rıza göstermedi. Bu hususta mabeyn başkatibi Esat Bey hatıratında şöyle demektedir: "Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzası için Sultan'ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı." Acaba Sultan'a emr-i Hakk mı vakı oldu?" diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım; bu sefer kapı açılarak Sultan elinde havlu ile kapıda göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti: "Evlad! Bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Kapıyı daha ilk vuruşunuzda uyanmıştım, fakat abdest aldığım için geciktim; kusura bakma! Ben bu zamana kadar milletimin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım.. Getir imzalayalım.." dedi. Ve besmele çekerek evrakı imzaladı. Hatta zevcesi, Abdülhamid Han'ın bu hususiyetiyle alakalı şöyle bir nakilde bulunmuştur: " O, yatağının başında daima bir tuğla bulundururdu. Yataktan kalktığında çeşme mahalline kadar abdestsiz yere basmamak için bununla teyemmüm alırdı. Sebebini sorduğumda: " Bunca Müslümanların halifesi olarak, biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, Ümmet-i Muhammed bundan zarar görür." dedi
Şehirleri yıkıp geçen fırtınaların, bir çiçeği kopardığı vaki midir? Mevlana Hazretlerinin dediği gibi; "Kasırga, ağaçları yerinden söker. Ama başı yerdeki otlara şifadır. Gönül, sen de Allah'a karşı ot gibi mütevazı ol da rahmete eresin” (Mesnevi, Cilt 1).
Reklam
Vâkı'a Sûresi
77.78. Şüphesiz o, gizli bir kitapta, değerli bir Kur'ân'dır. 79. Ona tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
Sayfa 536
Dokuz gün önce, 309 yıllık bir yabancının kesesinden çıkan şu sikkeyi yine böyle parmaklarının arasında evirip çevirirken, yaşanmışın bıraktığı kaydın tutkusuyla "Şu bana verdiğin akçe," demişti gezgin Al-Mina'ya. "Kim bilir kimlerin elinden geçti, kimlerin kesesine girip çıkarak bana kadar geldi? Dile gelse ve anlatabilse." Anlatmıştı işte. Bir maaş, bir yevmiye, bir emeğin karşılığı, bir para üstü olduğunu. Elden ele nasıl geçtiğini, düştüğünü, kaybolduğunu, bulunduğunu, aynı keseye iki kez girdiğinin de vaki olduğunu. Sikkenin evleri vardı ve kilise arşivcisi, bir gözün üzerine bir kusurun nasıl indiğini öğrendiğinde kader gerçekleşmişti. Ama Colosseum'a büyük yıldırım düştüğü esnada meselâ III. kapı VIII. sıra I numaralı koltukta kimin oturduğunu hâlâ öğrenememişti. Bir anlatıda onu yazana bile saklı kalan yanlar vardır.
Sayfa 587Kitabı okudu
...Bir kısım rivayetler torunu Hasan ve Hüseyin'in Hz. Peygamber(S.a.v) namazda iken, kendi başlarına mescide girip, secdede iken Hz. Peygamber'in(s.a.v) sırtına binip (oturup oynadıklarını) ve bu yüzden secdenin son derece uzadığını bildirmektedir.Keza Cuma hutbesi sırasında da bunların mescide sendeleyerek girdikleri vâki olmuştur. Hz. Peygamber(s.a.v)bunların çıkarılmasını emretmek şöyle dursun, hutbeyi keserek kucaklayıp yanına oturtur ve ondan sonra hutbesine devam eder.
Sayfa 156Kitabı okudu
"Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez." (Vaki'a/60)
Reklam
336 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.