Bir Muzir Öykü: Vah Yavrum Vah
Ben o zamanlar çakı gibi teğmendim” diye başlayacaktım, ama vazgeçtim. Çünkü teğmendim ama çakı gibi değildim. Olsam olsam “dolmakalem gibi bir teğmendim” demem daha uygun bir benzetiş olur. Ben dolmakalem gibi bir teğmenken, çok doğal değil mi, kız arkadaşlarım vardı. Bunların hiçbiri “iyi aile kızı”, “temiz aile kızı” değildi. Belki de bir
''Perişan bir haldeydim. Sonunda boğuşmaktan vazgeçip yataktan çıktım. Gidip etajerimden Gönül teyzenin hediyesi, oyuncak tabancayı çıkardım. Şarjörüne kırmızı renkli plastik bir mermi yerleştirip tekrar yatağıma döndüm. Oturur vaziyette sağ tarafımdaki pencerenin perdesini aralayarak dışarı baktım. Bunu hemen hemen her gece yaparım aslında. Sanki pencerenin öbür yanında Tanrıyı görüverecekmişim ve o bana her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu açıklayacakmış gibi tuhaf bir hissim vardır. Üstelik keman biçimli kafası ve şakaklarında iyice seyrelmiş saçlarıyla havada süzülürken hayal ettiğim bu Tanrı, üst kat komşumuz Hasan amcaya fena halde benzemektedir. Bunun nedenini kısa bir süre sonra anladım. Babam bana yüce yaradandan söz ederken, onun yukarıda yaşadığını anlatmıştı. Benim için yukarıda yaşayan kişi Hasan amcaydı. Neden karısı Sevim teyze değil de Hasan amca? Erkek egemen kültür yüzünden mi? Bunlar nasıl işleniyordu beyinlere? Aniden yorganı kafama çekip tabancayı şakağıma dayadım ve tetiğe bastım. Kafatasımda tatlı bir zonklama hissettim. Fiziksel acı düşünceleri dağıttı. Gerisini hatırlamıyorum.''
Sayfa 47 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
#Temmuz2023 "Bir insanın yeteneğinin öbür insan için bir tehdit olduğuna inanmaya mı başladın?" "Biz hiçbir zaman beyanlarda bulunmayız. O düşmanlarımızın işlediği ahlaki bir suçtur. Biz söylemeyiz yalnızca gösteririz, iddia etmeyiz kanıtlarız." "Düşünenler eğer düşüncenin varlığını inkar edenleri, farklı bir düşünce ekolü olarak kabullenirse, aklın yıkımına imkan sağlamış olur." "Eğer hiçbir şey hiçbir çabaya değmiyorsa çok daha değerli bir başka şeyi kendinden saklamak için hile yapıyorsun demektir. İstediğin nedir?" "Bir an için suçlu olan ve suçlu olduğunu bilen bir erkeğin, kurbanında suçluluk duygusu uyandırarak bundan kurtulmak istemesi gibi akla hayale sığamayacak bir gerçeği görüverdi." "Bir insan bir başkasını duygusuz olmakla suçluyorsa o suçlanan insan hakkaniyetli davranıyor demektir. Kendini sebepsiz duygulara kaptırmıyor, kimseye hak etmediği duyguları yöneltmiyor demektir." "İnsanlar gözlerini kapatmayı seçiyor, cahil kalmaktan değil bilmekten korkuyordu." "İnsan rasyonel olabildiği ölçüde, onun eylemlerini yöneten de hayattır. Mantıksız olduğu ölçüde, eylemlerini yönlendiren de ölümdür." "Tutarlılık, bilinciniz konusunda sahteliğe sapmamaktır. Dürüstlük nasıl varoluşu sahteleştirmemekse tıpkı öyle."
Bugün okulların çoğunda bilgi ve mantık yürütmenin birincil ve geleneksel aracı olan okuma yazmanın nasıl öğretildiğine bakan bir gözlemci, kurmacanın kararlı bir ciddiyet ruhundan kaynaklandığını ve öğretmenlerin de doğal bir şekilde bu ağırbaşlı geleneği devam ettirmeye çalıştıklarını sanabilir. Oysa tarih bize tam tersini söylüyor: Öykü anlatımının kökleri oyun ve şakada yatmaktadır, bugün öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu ise bu gerçeği unutmuş görünüyor. Okuma yazmayı en derin düzeyiyle kavramaya niyetlenen herkesin bu oyun dolu köklerin farkına varması yerinde olur. Oysa okullar tam tersi bir senaryoyu uygulamaktadır. Çocuklar oyunun özgürlüğünden ve gevşekliğinden vazgeçip okuma yazmayı “iyice öğrenmeye” çalışır. Öğretmenler çocukların okul bahçesindeki davranışlarıyla derslikteki davranışları arasında kesin bir çizgi çizerler. Oyun dışarıda oynanır ders içeride çalışılır. Oysa harflerle yaşayan bir ilişki kurmak isteyen bir çocuğun mutlaka oyuna gereksinimi olacaktır. Öğretmen dışarıdaki oyun ortamının sınıfa sızmasına izin vermek zorundadır.
Çözüm odaklı aile danışmasının 7 varsayımını şöyle sıralamaktadır:
1. Direnç kullanışlı bir kavram değildir. Aileler değişime isteklidir Danışmanlar ailelerin direncini nasıl kontrol edeceklerine değil, onlarla işbirliği kurarak değişime odaklanmalıdır. 2. Değişim kaçınılmazdır. Danışman uygun dili kullanarak aileye çözüm olasılıklarını gösterir. 3. Yalnızca küçük değişimler yeterlidir. Aile bir kez küçük değisim icin cesaretlendirilirse, büyük değişimleri kendisi aramasa başlar. 4. Aile güçlüdür ve değişimin kaynağı ondadır. Danışman probleme veya patolojiye odaklanma yerine ailenin güçlü yönlerine odaklanarak, olumlu değişime yardımcı olur. 5. Asıl problem başarısız çabalardır. Ailenin yanlış çözüm yollannu tekrarlaması nedeniyle problem varlığını sürdürür. Ailelerin başarısız girişimlerden vazgeçip etkili çözüm yolları bulma larına yardım edilmeye gereksinimleri vardır. 6. Problemi çözmek için çok şey bilmeye gerek yoktur. Danışmanın problemin geçmişini detaylı olarak araştırmasına gerek yok tur. 7. Çoklu perspektif. Gerçeğin doğru ve tek yolu yoktur. Bu ne denle olaya birçok açıdan bakılabilir. Çözümün birçok yolu vardır.
Sağır, hasta komşusunu ziyarete gitmek ister; hasta sinirli olur, sen de sağırsın; vazgeç derlerse de, soru da belli, cevap da; nasıl olur da komşumun halini hatırını sormam, geçmiş olsuna gitmem der. Gider; selâm sabahtan sonra nasılsın komşu der. Hastanın canı sıkkındır; ölüyorum der. Sağır, iyiceyim dediğini sanarak oh oh der, memnun oldum; ne yiyorsun? Hasta büsbütün sıkılmıştır; zehir zakkum deyince sağır afiyet olsun der. Hasta ateş kesilir. Bu sırada sağır, hangi hekim geliyor diye sorar. Hasta Azrail geliyor deyince de ayağı pek uğurludur, gelsin gelsin der ve sağır, komşunun hatırını yaptım diye sevinerek döner.
Reklam
310 öğeden 281 ile 290 arasındakiler gösteriliyor.