anne ve babama ne kadar mutlu olduğumu, tüm hayatımın değiştiğini, artık bir sefil değil Karun kadar zengin olduğumu anlatmamak için kendimi zor tutuyordum.
Ilk olarak 17. Yüzyılda yayınlanmış ve yayınlandığı tarihten günümüze kadar üzerinde konuşulmuş, çevirisini yapan Ayşe Gür' ün müthiş sunuşu ve kim tarafından yazıldığı hâlâ daha netleşmemiş ( bir rahibe tarafından yazıldı deniliyor) 5 mektuptan oluşan bir eserdir. Mektuplar o kadar tartışılmış ki, bu tartışmaya kimler dahil olmuş görelim.
Jean
Ottawa’da bir otel -nedenini bilmiyorum-
İn the cros files, My Way, Veleddalin amin
İyice bi sıcak olsa, böbreklerim ağrıyor
Geyik kanı istiyorum, lütfen allahım, amin..
Biraz zorlasam kendimi sanki yedi atacağım
Kim sınırlıyor zarları, eski anarşistim lakin
Farklıyım işte sizden, eşitlikçi değilim
Bozun zarın tarifini belki bana
Trene binerken iki büklüm, yüzü kırışıklarla dolu ama bembeyaz, melek gibi bir teyze vardı yanımda.
Ürkek ürkek benden tarafa bakıyordu ama ben ne zaman bakışlarımı ona doğrultsam hemen gözlerini kaçırıyordu. O söylemeye cesaret edemiyordu
ama ben anlamıştım meramını.
“Teyze elimden tut hadi! Ben yardım ederim sana binerken, ver o valizi de” dedim.
O ürkek bakışlar; gözlerindeki ışıltı ile yüzünde melek gülüşüne evriliverdi birden. Eski, tokalı, kahverengi valizini de ben aldım elime, zaten benim sadece sırt çantam vardı. Bir de beyaz poşetim. Üçüncü vagondaydı yerleri. Kocasının kulağındaki işitme cihazını arkalarından valizi taşırken gördüm. O yüzden amca konuşamamış benimle, teyzem de utancından seslenememiş
belli ki. Koltuklarını bulduk oturttum yerlerine. “Siz otura durun, ben de şu valizleri yerleştireyim” deyip valizler için boş yer aramaya başladım. Vagonun sonunda kapının yan tarafında bir boş yer buldum valizler için. Valizleri oraya yerleştirip tekrardan yanlarına döndüm.
“... Gayril magdubi aleyhim veleddalin. Âmin” dedi, yüzünü avuçlarıyla sıvazlarken.
“Teyzeciğim bir isteğin olursa ben arada dolaşır, gelirim yanınıza”
dedim.
“Ah guzum! Allah senden razı olsun, tekerine daş değmesin inşallah” dedi. Gülümsedi bana, elini öptüm, döndüm kendi vagonuma gittim. Ama teyzenin sesi vagona yayılmaya başlamıştı.
“Pek bi iyi oğlanmış; yardım ediverdi bize, bekâr mı acaba? Sormadım tüh. Bizim de alt komşunun kızı var okulu yeni bitirdi, öğretmen oldu.” cümlenin sonunu duyamayacak kadar ilerlemiştim. Bu sefer de ben gülümsedim...
Trene binerken iki büklüm, yüzü kırışıklarla dolu ama bembeyaz, melek gibi bir teyze vardı yanımda.
Ürkek ürkek benden tarafa bakıyordu ama ben ne zaman bakışlarımı ona doğrultsam hemen gözlerini kaçırıyordu. O söylemeye cesaret edemiyordu
ama ben anlamıştım meramını.
“Teyze elimden tut hadi! Ben yardım ederim sana binerken, ver o valizi de” dedim.
O ürkek bakışlar; gözlerindeki ışıltı ile yüzünde melek gülüşüne evriliverdi birden. Eski, tokalı, kahverengi valizini de ben aldım elime, zaten benim sadece sırt çantam vardı. Bir de beyaz poşetim. Üçüncü vagondaydı yerleri. Kocasının kulağındaki işitme cihazını arkalarından valizi taşırken gördüm. O yüzden amca konuşamamış benimle, teyzem de utancından seslenememiş
belli ki. Koltuklarını bulduk oturttum yerlerine. “Siz otura durun, ben de şu valizleri yerleştireyim” deyip valizler için boş yer aramaya başladım. Vagonun sonunda kapının yan tarafında bir boş yer buldum valizler için. Valizleri oraya yerleştirip tekrardan yanlarına döndüm.
“... Gayril magdubi aleyhim veleddalin. Âmin” dedi, yüzünü avuçlarıyla sıvazlarken.
“Teyzeciğim bir isteğin olursa ben arada dolaşır, gelirim yanınıza”
dedim.
“Ah guzum! Allah senden razı olsun, tekerine daş değmesin inşallah” dedi. Gülümsedi bana, elini öptüm, döndüm kendi vagonuma gittim. Ama teyzenin sesi vagona yayılmaya başlamıştı.
“Pek bi iyi oğlanmış; yardım ediverdi bize, bekâr mı acaba? Sormadım tüh. Bizim de alt komşunun kızı var okulu yeni bitirdi, öğretmen oldu.” cümlenin sonunu duyamayacak kadar ilerlemiştim. Bu sefer de ben gülümsedim...
"İnsan kendinin hem zengini, hem de fakiridir. Ama insan çoğunluğu işin fakir kuyruğundan tutar. Davaları küçüklükledir. Küçüklükten hoşlanırlar ve yürek karınlarını küçüklükle doyururlar. Küçüklüğün rahatlığında bir hoş olur, eriyip giderler. Küçüklük geçici rahatlık veren sarhoşluk veren bir afyondur. Bir de küçüklüğün arsız rahatlığına kavuşunca, yolunu belini keser...Üstelik dur durak tanıtmaz. İşte o zaman: 'Veleddalin, âmin..' Ne yazık insan çoğunluğu o küçüklük afyonunun rehavetinde gelip gider..."