Yaklaş pencereye yaklaş
toprak kokusunu duyuyor musun
gümüş pırıltıları kaybolmadan
ıslak yaprakların
dışarıda olmalıyız
bırak kapıdan çıkmayı
elini ver
yağmur birden kesilebilir
bir bakarsın gece biter
sabah ölebilirim
tutunacak biricik dalım dünyada
yanımda olmalısın yanımda
tek kelime konuşmadan dolaşmak
yaşadığımı duymak istiyorum
Kitap, 1887 yılında üçüncü sınıfa başlamak üzere olan Enrico'nun üçüncü sınıfta yaşadıklarını yazdığı bir günlük.
Gerek ebeveynleri gerekse öğretmenleri onu çok bilinçli yetiştiriyor.
Okurken sık sık: " Vay be! Kaldı mı böyle öğretmenler?" dedim. Ayrıca :" Acaba ben büyüdüğümde hayatıma girmiş olan onca öğretmenden kaçını veya
Yakın zamanda üniversite tercih dönemi var diye biliyorum. Bu sebeple, matematik mühendisliği, yazılım mühendisliği, bilgisayar mühendisliği gibi bölümlerden birine meftun olupta ille de bu mesleği yapacağım diyenleredir bu iletim. Ben o meftun gruptandım çünkü beni uyarmadılar bari ben sizi uyarayım istedim :)
Birine kırk kez deli desen deli olur derler ya, ben buna canı gönülden inanlardanım.Aksini iddia da edebilirsiniz tabi atış serbest.. Yazılımda öyle bir şey, işinize aşıksanız çalışmayan kodlar rüyanızda çalışır. O sebeple, ister istemez her insan bir bilgisayarda sanki ağzınızdan çıkan her söz okunacak kodmuş gibi görünür size. Siz hep düz, akışkan ve açıklayıcı şekilde adım adım konuşup davranırken, karşı tarafta işler bu şekilde yürümeyebilir. Aynı fişi prizde takılı değilken, kahve makinesinin falan çalışmasını beklemek gibi..
Sonra kodu bilgisayara verirsiniz başlarsınız test etmeye elektriğiniz ya da transistörlerinizin yettiği kadar.(Biraz teknik oldu boş verin.) Ama insanlar öyle mi ya ? Herkesin bir kerelik test hakkı var çünkü bizde maalesef bilgisayar değiliz kalbimiz var.. Belki elektrik kesilmiyor ama kalbimiz kırılıyor sonra ver elini sabahlara değin kodlamak, asosyallik falan :) Şaka şaka bu kısım, filmlerdeki hacker'lık maceraları gibi değil pekte.
Ve son olarak, yazılım gelecektir.. Gelin bilgisayar mühendisi olun siz..
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.
Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.