Eser Cemil Meriçin otobiyagrafisi ve onun yaşamını ifade eden bir kronoloji ile başlıyor. Ki eserini okumadan önce Sayın Cemil Meriç hakkında bilgi sahibi olmak gerek. Onu bilmeden tanımadan düşünce dünyasını ve eserinde anlattıklarını anlamak daha doğrusu doğru anlamak zor. Önce O'nu tanımak, tanışmak sonra yavaş yavaş düşünce dünyasına adım
Mehmed Uzun'un her zamanki gibi yine akıcı bir dille yazdığı deneme türündeki bu çalışması günümüz Orta Doğu sorunsallarının yakın bir açıdan görmemizi sağlıyor. Tekçiliğin ve inkarcılığın dünyanın hiçbir yerinde huzur getirmediği gerçeğini tanıdığımız ve bildiğimiz argümanlar üzerinden açıklayan Uzun, kendi biyografisinden de şahit olduğu
Bu kitap acının, korkunun, kin ve nefretin, sessizliğin sesininin yazılara dökülmüş hali,
Yaşar Kemal kitaplarında nasıl duyguların rengini gösteriyorsa
Mehmed Uzun da bu kitabında bize duyguların seslerini duyuruyor.
Sabrın, vicdanın, merhametin sembolü olan Nuh, İbrahim, Eyyüb'ün yaşadığı bu topraklar nasıl bunca acıya, kedere, zulme tanıklık etti?
Dengbêjlerin, stranların, kavalların yanık sesi, açan çiçeğin, solan gülün, uyanan toprağın buğulu sessizliği, nasıl yerini; kılıç seslerine, acının yankısına, yakan, yıkan, harabeye çeviren kin ve öfkenin hınç ve nefretin körelmiş vicdanına dönüştü?
Mezopotamya toprağı, hep aynı topraktı; Tevrat'ın dediği gibi, tufanın ve gazabın toprağı.
Mezopotamya; Mem û Zin'i, Ehmedê Xanî'si, Feqiyê Teyran'ı, Melayê Cizîrî'si, Mir Bedirhan'ı bereketli toprakları, camileri, kiliseleri, kütüphaneleri, tapınakları, dengbêjleriyle karanlık dünyanın kandil ışığıydı..
Mezopotamya; virane Dicle, harabe Fırat, yanmış Ninova, yıkılmış Babil. Mezopotamya; Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler, Hristiyanlar, Ermeniler, Kürtler, Êzidiler'dir. Yani unutulmuşlar..
Vicdanımızın içeriği, çocukluk yıllarımızda saygı duyduğumuz ya da korktuğumuz kişiler tarafından bizden düzenli olarak ve nedensizce istenen her şeydir. Zorunluluk duygusu ("bunu yapmalıyım, bunu yapmamalıyım") vicdan tarafından uyarılır ve sormaz: neden yapmalıyım? diye. - Bir şeyin "çünkü" ve "neden" ile yapıldığı tüm durumlarda, insan vicdanına dayanmadan davranır; ama henüz bu yüzden karşı değildir ona. - Otoritelere duyulan inançtır vicdanın kaynağı: yani insanın kalbindeki tanrının sesi değil, bazı insanların insandaki sesidir vicdan.
BİR NARSİST TÜKENİŞ’İN ANALİZİ
Yazıldığı yıl 1891’den beri okuyan herkes yaşlandı, bir tek bu roman ilk yazıldığı zamanki gibi hep genç kaldı. Her gelen yeni neslin hayranlıkla okuduğu roman –
Yine başındayım dün gibi anın
Sanki beni benden alan zamanın
İçimde büyürken her bir zerresi
Sabah çıkarsa beni gerçeğin sesi
Kapılsam onulmaz nehrin suyuna
Hasret yağsa bir bir toprağıma
Dinse artık bu vicdanın sesi
Ünlü filozof, görüşlerini, düşüncelerini ortaya koyarken kendine rehberlik eden bir 'daimon'dan bahseder. Daimon, yunancada ve batı dillerinde geliştiren, yöneten görülmez güç, yüce bir varlık olarak tanımlanabilir. Sokrates'in daimon'unu ise daha çok düşüncelerin ilham kaynağı ve vicdanın sesi olarak görebiliriz. Nitekim dindar biri olan Sokrates, ona doğru yolu gösteren bu sesi tanrının sesi, tanrının onun vicdanına yansıması olarak görür. Hatta Sokrates, idamı öncesi öğrencilerine içindeki daimon'un ona kaçmaması ve direnmesi yönünde güç verdiğini söyler ve kaçırılmayı reddeder.
Musiki vicdanın tercümanıdır. Kalpte ve gönüldeki sırları yalnız o
açar. Yazılmayan, söylenmeyen birçok teessür, teellümler hep onun
diliyle konuşur, onun sesi ile gönüllere iner.