Ayrı olmaktaki bu utanç ve suçluluk İncil'de Adem ile Havva öyküsünde anlatılır. Adem ile Havva /1•• .iyilik ve kötülük bilgisi ağacının meyvesini ye­ dikten, Tanrı'ya başkaldırdıktan {başkaldırma özgürlüğü var olana dek iyi ve kötü yoktu), doğadaki ilk hayvansal ahenkten kurtularak insanlaştıktan, bir başka deyişle insan olarak doğduktan sonra /1çıplak olduklarını gördüler" ve utandılar. Bu kadar eski ve ilkel bir efsanenin, on doku­ zuncu yüzyılın aşırı bağnaz ahlakını görüntülediğini ve hikayenin bize belirtmek istediği can alıcı noktanın, cinsel organlarının görünmesinden duyulan utanç olduğunu mu kabul edeceğiz? Bu biraz zor! Hikayeyi böyle, Victoria dev­ rinin kafasıyla yorumlarsak şu temel noktaları gözden ka­ çırırız: Kadın ve erkek kendilerinin ve birbirlerinin farkına vardıktan sonra, ayrı oluşlarını ve farklılıklarını göz önüne alarak farklı cinsiyetten olduklarının bilincine vardılar. Fa­ kat birbirlerinden ayrı olduklarını anladıkları zaman he­ nüz birbirlerine yabancıydılar. Çünkü henüz birbirlerini sevmeyi öğrenmemişlerdi. (Adem'in, Havva'yı savunaca­ 30 ğı yerde, suçu ona atarak kendini savunması bunu açıkça göstermektedir.)
Eğitim
Sizin çokça ses getiren Piri Reis'le ilgili bir makaleniz de vardı değil mi? Evet, bunun öncesinde Türkiye'de yayınlanmış ve Deniz Kuvvetleri tarihini anlattığımız sempozyumda "Piri Reis hari- tasını kim keşfetti?" sorusundan söz etmiştim. Bu konu hak- kında aptalca dedikodular vardı. "Türkler keşfetti!" ya da
Reklam
..."-Keşke Hatice Anamızın günlerinde yaşayan bir ebe olaydın Destigül nenem. O vakit hemen koşar yetişirdin yanlarına. -He..Ya Mebrur! Ama ben zaten avuçlarıma doğmuş her kız çocuğunun göbeğini 'Zehra' diye kesip bağlarım. "
Çocuk Gözler...
Abime çocuk gözlerimle baktım. Ensesinde bir et beni vardı, çok korkardım o benden. Saçlarının ensesinde birleştiği yerin bir parmak altındaydı tam. Hepimiz aynı yatakta ya tardık, abim arkasını dönünce benle yüz yüze gelirdim. O et beni canlanıp da yutuverecekmiş beni gibi gelirdi bana. He- men arkamı dönerdim. Hâlâ duruyor muydu o ben acaba?
İçimizde can sıkıcı küçük bir ses olur ya hani, böyle kendiliğinden ara ara gelir, dikenli bir sarmaşık misali bizi içten içe yavaşça zehirler. Sen bu sesi susturmak istersin ama susturamazsın, duymazdan gelmek istersin gelemezsin, aksine iyi şeyler düşünmek istersin düşünemezsin. hepsi orada zihninin biraz gerisinde kalır ve acımasızca seni zehirlemeye devam eder. her şeyi sorgulamana, he şeyden nefret etmeme sebep olur. Hayatındaki tüm olumsuzlukları sana hatırlatır ve güzel olan şeyleri de sırf sen görmeyesin diye karanlık bir örtü gibi üstünü örter. Sonra da seni mutsuz biri haline getirir. Tam da şu an bu küçük can sıkıcı sesin bana yaptığı gibi...
Sayfa 81 - Martı YayıneviKitabı okudu
Derin düşüncelerin sonunda şunu anladım: Bizim, Zübükzâde'nin yalanlarına inanmazken inanmış görünmemiz, kumara benzer bir iş. “Kumarda ütülen doymazmış“ derler, ne doğru... Kumarda insan parayı verdikçe, veresi gelir, he mi? Neden? Çünkü zararını çıkaracak da kurtulacak. Bizim de Zübük'ün yalan-dolanına inanır görünmemiz bundan işte... Evet, herif yalan demeğe yalan diyor, biliyoruz. Velâkin, ya yalan değilse... Hepimize attığı kazıkların bir ucu gök kubbesine. bir ucu yedi kat yerin dibine varmış. Şimdi biz yediğimiz kazıklar çıkar m'ola, diyerek bile bile yalana göz yumuyoruz. Kazıklandıkça, insanın yalana inanası geliyor.
Sayfa 111 - Tekin Yayınevi 1975 BaskısıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.