Peki, gerçek nerededir? Canlılarla ölüler arasında durmamacasına sürüp giden bu büyük dirimsel ve toplumsal oyunda, kazanan tek tarafın canlılar olduğu kesin. Ama -bütün Kuzey Amerika söylenleri de bunu doğrulamaktadır- simgesel olarak (nice söylenler bunu gerçek biçiminde betimler) oyunda kazanmak, karşıtını "öldürmek"tir.
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu
Yarılamışken ömrümüzün seyrini,
Kasvetli bir ormanda buldum kendimi,
Kaybolmuştu zira yolun salimi.
Ah ne zor şey anlatmak onu,
O yaban orman ki kesif, zorlu,
Hatırlamak bile tekrar canlandırıyor korkumu.
Kitap O-Tama adındaki genç bir kızın, fakir ve yaşlı olan babasını mutlu etmek için zengin ve evli bir tüccar ile metres hayatı yaşamasını konu alıyor. Bu süreçte O-Tama Japonyadaki en iyi üniversitesilerden birinde okuyan Okasa ile tanışıyor . Aslında kitapta ikisinin duygulsrdan çok açık bir şekilde bahsedilmiyor ama ikisi de birbirinden etkileniyor ve birbirini düşünmeye başlıyor. Okada'nın arkadaşının anlatımı ile okuduğumuz bu kitapta yazarın "tek çivinin felakete yol açması gibi" diye belirttiği şekilde sürmeseydi de o akşam yurt yemeğini yeseydi olaylar nasıl geliştirdi diye merak etmedim değil. Kısa anlatımı yalın ve güzel bir kitaptı.
Yaban KazıOgai Mori · İthaki Yayınları · 20212,786 okunma
Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir.
Odamı dolduran bütün kitapları yakmak... Bu resimleri, bu levhaları ayaklarımın altına alıp ezmek. Neye yarar? Hepsi benim içime girdiler. Bende silinmez, kaçınılmaz, yıkanıp temizlenmez izlerini bıraktılar.
Ne bu zırhlılardan, ne bu ordudan, ne sokak başlarındaki bu makineli tüfeklerden korkuyorum. Beni korkutan şey, kendi aramızdaki anlaşmazlıklar, kendi aramızdaki nifaklardır. Bizi asıl bu mahvedecek.
Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak... Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?