Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

yağmur

yağmur
@yagmurdur
İstanbul
36 kütüphaneci puanı
204 okur puanı
Ağustos 2019 tarihinde katıldı
"Sosyalizm Anlayışımız" başlıklı yazısında sosyalizmin "prensip olarak tek" olduğunu, ama uygulamada üç ana gruba ayrıldığını belirten Avcıoğlu, kaynağını sınıfsız bir toplum kurma idealinden alan sosyalizmin, "en geniş şekliyle bütün insanların hürriyet, eşitlik ve kardeşlik ilkelerinin ışığı al­ tında, en iyi şekilde yaşamalarına ve gelişmelerine imkan veren bir toplum düzenine ulaşma çabası" şeklinde özetlenebileceğini ve bu hedef ulaşıla­ bilmesi için de üretim araçlarının kamulaştırılmasının zorunlu olduğunu vurguluyordu. Avcıoğlu'na göre, bütün sosyalistler bu noktalar üzerinde anlaşıyorlardı, fkat ayrılık sosyalist toplum düzeninin nasıl kurulacağı ko­ nusunda ortaya çıkıyordu. Bu bakımdan sosyalizm "uygulamada" üçe ay­ rılıyordu: Doğu Sosyalizmi, Batı Sosyalizmi ve Az Gelişmiş Ülkeler Sosya­ lizmi (Avcıoğlu, 1962h). Doğu sosyalizmi koşulların ağırlığı nedeni ile "to­ taliter bir idare altında yürütülebilmişti", Batı sosyalizmi büyük ihtimalle "yumuşak metodlarla" gerçekleştirilebilecekti, az gelişmiş ülkelerde ise çok köklü değişikliklere ihtiyaç vardı, bir "beyaz ihtilal" gerekliydi. İnsani ve demokratik bir sosyalizmden yana olduklarını kaydeden Avcıoğlu'na göre zaten "demokrasi sosyalizmin ikiz kardeşi"ydi. Gerçek bir söz ve teşkilat­ lanma hürriyeti sağlanırsa Türkiye'de sosyalizme demokratik yollardan ge­ çilebileceğini ileri süren yazara göre, eğer iktidarlar demokratik yolları ka­ patırlarsa sosyalistler sonuna kadar savaşmaya da hazır olmalıydı (1962h).
Sayfa 88
Reklam
Biz tek bir bilim tanıyoruz, o da tarih bilimidir. İnsan tarihe iki açıdan bakabilir ve tarihi doğa tarihi ve insanlık tarihi olarak ikiye bölebilir. Ancak, bu iki yan birbirinden ayrılamaz. İnsanlar var olduğu sürece, doğa tarihi ve insanlık tarihi karşılıklı olarak birbirini koşullayacaktır. Doğa bilimi denilen doğa tarihi burada bizi ilgilendirmiyor; fakat insanlık tarihini incelemek durumundayız. Çünkü ideoloji, neredeyse tamamen, ya bu tarihin çarpıtılmış bir yorumuna ya da ondan yapılan tam bir soyutlamaya karşılık gelir. İdeolojinin kendisi, bu tarihin yönlerinden yalnızca biridir.
Culture, for Bakhtin, is simultaneously a way of creating social relations capable of challenging authority and hierarchy and of envisioning an alternative order. Thus, medieval carnival drew people together to mock and also substantively to challenge the powerful, while presenting a non-hierarchical society which carnival participants actually could create. That is why, Bakhtin asserts, "carnival does not know footlights" (11965] 1968, p. 7). The power of the carnival was that it was not a fantasy to be watched or a satire to be enjoyed. Rather, it was a plausible alternative that participants had it in their power to create. Bakhtin shows that, once class society became irreversibly cemented into place in early modern Europe, the meaning of carnival, as an event and as a trope in literature, was transformed. The grotesque imagery of actual carnival and of Rabelais' novels changed from being a representation and enactment of the common people's collective capacity to transform to the social world into "a subjective, individualistic world outlook" ([1965] 1968, p. 36). In the late eighteenth century, grotesque "acquired a private 'chamber' character ... marked by a vivid sense of isolation" (p. 37). "The images of Romantic grotesque usually express fear of the world and seek to inspire their reader with this fear. On the contrary, images of folk culture are absolutely fearless".
Sayfa 118Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Marx was interested in the origins of capitalism mainly to demonstrate that capitalists' property rights were illegitimate, rather than to specify when capitalism began or to detail the causal pathway from early to mature capitalism.
"Men make their own history, but they do not make it just as they please; they do not make it under circumstances chosen by themselves, but under circumstances encountered, given and transmitted from the past."
Sayfa 9 - -MarxKitabı okudu
Reklam
Zaman zaman da dayanamıyorlardı artık. Dövüşmek ve yenmek istiyorlardı. Savaşım vermek ve mutluluklarını elde etmek istiyorlardı. Ama nasıl dövüşmeli? Kime karşı? Neye karşı? Garip ve pırıltılı bir âlemde, ticari uygarlığın cafcafalı evreninde, bolluk hapishanelerinde, büyüleyici mutluluk tuzaklarında yaşıyorlardı.
Ama günümüzde ve ortamımızda, giderek daha çok sayıda insan ne çok zengin, ne de çok yoksul durumda: zenginlik düşleri görüyorlar ve zenginleşebilirler: işte mutsuzlukları da bu noktada başlıyor.
Tıpkı başkaları gibi bir yere gelebilirlerdi; ama onlar o noktaya gelmiş olmaktan başka bir istek duymuyorlardı. Entelektüel olarak adlandırılmaları kuşkusuz bu bakımdan yerinde olurdu. Çünkü her şey onları haksız çıkarıyordu, en başta da yaşamın kendisi.
-Felsefenin mutluluğa katkısı olduğuna inanıyor musunuz? -Evet, eğer felsefe sizi ilgilendiriyorsa ve yeteneğiniz varsa. Yoksa inanmam. Ama masonluk için de aynı şey söylenebilir... tabiî iyi bir masonsanız. Eğer size uygun ise, her türlü uğraşı sizi mutlu yapacaktır.
Mutluluk Nedir?Kitabı okudu
Marx geleneksel felsefi idealizm ve materyalizm ayrımından en az Durkheim ve Weber kadar uzak durmaya çalışır; Marx’ın gö­rüşleri ile “akademik” veya “burjuva” sosyoloji arasındaki ger­çek farklılıkların kaynağını bulanıklaştıran şey bu köklü dikotominin Marx’in idealizme yönelik “materyalist” eleştirisiyle karıştırılmasıdır.
Sayfa 23
Reklam
“Herkes yok edebilir,” dedi çırak. “Yanılıyorsun. Öylesine, bir şans eseri, bir şeyin hiçliğe dönüşebileceğini mi sanıyorsun? Cennet’te, Adem tek bir çiçeği, tek bir otu yok edebilir miydi?” “Cennet’te değiliz,” dedi oğlan, inatla. Paracelsus ayağa kalkmıştı. "Cennet’te değilsek neredeyiz? Tanrı’nın Cennet’ten başka bir yer yaratabileceğini mi sanıyorsun? Sence Günah Cennet’te olmadığımıza inanmaktan başka bir şey mi?"
PARACELSUS’UN GÜLÜKitabı okudu
Hatırlayan yoktur ama 1957'yi 58'e bağlayan uzun kıştan önce kimse doğmamıştır. Doğmak o sene icat edildi ve fevkalade uygulandı.
Sayfa 34 - Arda Arel - Alternatif Yaşam KroniğiKitabı okudu
Eski ve daha kapsamlı olan inşa olarak sanat görüşü, işlevsel bağlamda zevk alma ile uyumluydu; sanatın yaratım olarak alındığı yeni sanat dü­şüncesi ise derin düşünceye dayalı bir tutumu ve bağlamdan yalıtıl­mayı öngörüyordu.
Sanki çırak olmuşum, sanki şadırvan, sanki ev almışım, sanki felsefe. Bir kere de ben vursam. Devirsem şu tavşanı. Diye diye çıkıp gideceğiz, şu Lunaparktan. Bu böyledir. Çünkü geldik. Yani Atatürk Parkı'ndaki sıralara oturduk. Yani semaverler kaynadı. Yani muhasebe öğrendim ve banka memuru oldum.
Eğer özyaratım için harcanan bütün çabaların ardından nihai edim ve amacı olan olumlama gelmeyecekse, bu çabalar bireyin duruşu, kendine güveni ve harekete geçme yeteneği konusunda ne fark yaratabilir ki? Ancak, özyaratım işini tamamlayabilecek olumlama yalnızca bir otorite tarafından sağlanabilir: yani kabulü reddetme gücü olduğundan kabul gücü olan bir topluluk tarafından... En özgün güzergâhlar bile art arda uğranılacak limanların listesinden başka bir şey olamaz.
797 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.