Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Naif kinaye :)
Nisan yağmuruyla bizim hanımın diş ağrıları birbirine çok benziyor. İkisi de zamansız ve şiddetli.
Sayfa 16 - 3T Yayınları
128 syf.
·
Puan vermedi
Makineli tüfek donmasın diye bir kaç kurşun yakmalı ara ara. Eksi kırkiki derecede terler bazen insan ve o ter hemen donar alında. Kar her şeyi gizler sessizliği ve tehlikeyide,ama deliliği gizleyemez,sessizliği katman katman gizler,bir türkü bu sessizliği korkunç,tedirgin,ölüm taşıyan,iniltili sessizliği bozarsa delirmemek için ölür insan.Karın
Bu Salı
Bu SalıWolfgang Borchert · Afa Yayınları · 199479 okunma
Reklam
Hikaye Gibi
bugün hava yeterince karlı ve yağmurluydu dünden uyku uğramadığı için bir tık sabah fazla uyumak durumundaydı sabah mahmurluğu üzerinde ve yalnızdı o gün. aniden kalkıp havanın yağışına göz dikti usul usul yağan kar bir nebzede olsa yüreğini sakinleştirmişti. lâkin havanın boğukluğu içeri de tek bir ışık komamıştı sanırsın güneş daha aymamış. ruhunun ağrısıyla hemen ortalığı temizlemeye koyuldu ve bu işe yarar haller ona iyi gelmişti. gün usul yağan karla aslında iyi başlamıştı havanın kasvetine rağmen ama sonra hava şu kasvet işini biraz abartmış ve ardından kötü haberler... ağlama işini küçüklüğünden beri iyi başarırdı hâlâ da öyle. Yalnız bazen gözler keyfi ağlamak istemiyor, bir iki damla gözyaşı haricinde. kitap okudu bir iki sayfa ve yetindi çünkü aklı zamanın uğrattıklarındaydı, kâfi gelmişti. göğün yüzüne bakarak dua etti ve zamana karşı koyamadığını, yaşanılanların önünde set olamayacağını anlayıp suyun akışıyla suya karışıp gitti. hilal.
OKURKEN NE HİSSETTİNİZ? Yorum olarak yazar mısınız?
1-ZAZA! İtalya'nın ıssız bir kasabasındaydım.Yapmam gereken işi erken bitirmiş,15 gün seyahat etme hakkı kazanmıştım ama hiç seyahat etme isteğim yoktu.Otel görevlisine bu civarlarda Türkiye'den kimse olup olmadığını sordum.Bir yeri tarif etti.Akşam üzeri oraya doğru yürüdüm. 2-Eski görkemli taş evlerin ve yokuş sokakların olduğu,sadece kedi ve
Ölülerin Gömülüşü...
1922 `Nam Sibyllam quidem Cumis ego ipse oculis meis vidi in ampulla pendere, et cum illi pueri dicerent: Sibulla ti thelis; respondebat illa: apothanein tehelo.' 1 Ezra Pound için
Süleymaniye'nin, Yeni Cami'nin, Ayasofya'nın, Sultanahmet'in minareleri, kadim hat üstatlarının ellerindeki divitler gibi kararan gökyüzüne kufî usulde bir şeyler yazmaya çalışıyor. Haliç'in menevişlenen sularında motorlar, kayıklar gezerken köprü altı, balık tutan yüzlerce kişinin sarkıttığı olta yağmuruyla kaplanmış. Fakir fukaranın akşam yemeği olacak kıraçalar, gümüş pırıltılarıyla çırpınarak çıkıyor denizden. Karşı kıyıda imparatorların güngörmüş Blakhernai Sarayının üstünde küçük dükkanlar, derme çatma evler ve balıkçı meyhaneleri dizilmiş. Anemas Zindanlarının kalıntıları kasvetli görünüşüyle; gözleri oyulan, elleri ayakları kesilen onca kişinin çektiği acıyı yansıtıyor hâlâ. Pera'dan İstanbul'a bakmak, bu şehrin tarihini bilmeyenler için anlaşılmaz bir şey ama gerçek bu. Ceneviz binaları arasından yani başka bir şehirden Konstantiniyye'ye bakıyorlar; Fatih'in gemilerini üstünden aşırdığı tepeler bunlar.
Sayfa 191Kitabı okudu
Reklam
"Doğanın gözleri öyle yaşlıydı ki! Doğa öyle soğuk, öyle yağmurluydu ki!"
Sayfa 153Kitabı okudu
Cenazeler, hava nasıl olursa olsun, hep ironiktir. Yağmurluysa, aşırı ironiktir: Gökler ağlar. Güneşliyse, daha da beter... O sıcakta ayakta dikilmek, insanın yüreğini öldürür. Mezarda her kimse, hâlâ ortalıkta dolanıyor olduğunuz için sizden ölesiye nefret ediyor, diye düşünürsünüz. En azından, size öyle gelir.
Sayfa 15 - İthaki Yayınları
Tanrıların tanrısı Zeus artık tahtında oturmaktan çok sıkılmıştır ve bir gün dünyaya insanların olduğu bölgelerden birine gitmek, vakit geçirip gözlem yapmak istemiştir. Elbette kudretli tanrısal formuyla değil, bir dilenci kılığına girerek dikkat çekmek istemiyordur. Zeus insanların içinde sessizce gezer, onların bu denli bir telaş içerisinde
Doğanın gözleri öyle yaşlıydı ki! Doğa öyle soğuk, öyle yağmurluydu ki!
Sayfa 153 - Koridor Yayınları, 15.Yıl Baskısı, Bez cilt, Rusça Aslından Çeviren: Furkan Özkan.
Reklam
324 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
YAĞMURCU...
- "Şehid Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun İBDA Yayınları tarafından neşredilen külliyatının 36. sıradaki eseri.1996 yılında yayınlanan bu eser, 4 ana başlık (levha) ve 60 ara başlıktan müteşekkil. Eser 324 sahife. Kumandan eserinde, mistik, açıklanamaz, ilginç, garip ve sıra dışı olayları inceliyor. Aniden Kaybolan İnsanlar, Reenkarnasyon Vakaları, Bermuda Şeytan Üçgeni, Zaman Kayması, Simya, Kara Delikler gibi üzerine pek çok araştırma yapılmış ve belgeseller çekilmiş konularda fikir jimnastiği yapıyor. Jung’tan Castenada’ya, pek çok Batılı ilim adamının “tecrübelerini” ve değerlendirmelerini inceliyor. Peygamberlerin mucizelerine, Allah Dostlarının başına gelen sıra dışı hadiselere “burun kıvıran”ların, Çinli bir Yağmurcu’ya, uzaydan gelen varlıklara inanmasının çelişkisini gözler önüne seriyor. Ruhçuluğun hakikatine nisbetle “çerçöp” bir takım açıklanamayan olayların içyüzünde anlaşılması gerekeni ortaya koyuyor. Eser Takdim'den sonra, Jung’un bir Çinli’den aktardığı “Yağmurcu” hikâyesi ile başlıyor eser ve şu cümleyle sona eriyor: "Neticenin neticesi şu ki, âlemde her şey Allah'ın azametine şahitlik ediyor!.." Fikir ziyafetine buyurmaz mısınız? Keyifli okumalar...
Yağmurcu
YağmurcuSalih Mirzabeyoğlu · İbda Yayınları · 201765 okunma
Bir âşık tanıdım. Konuşması akıcı, ifadesi fevkalade, anlatımı eşsizdi. Duygularını, içinden geçenleri edebî bir şekilde dile getirmesini bilirdi. İyi gözlem yapar ve olayları ustaca analiz ederdi. Öyleyken mektup yazmayı asla ihmal etmezdi. Hâlbuki sevgilisiyle karşılaşması hiç de zor değildi, çünkü evi evine çok yakındı ve kolayca kendisini gidip görebilirdi. Mektup yazmanın kendisine çok daha ve bambaşka bir hazzı tattırdığını söylerdi. Öte yandan, seviyesi çok düşük bayağı birinin sevgilisinden gelen mektupları erkeklik organının üstüne koyduğunu duydum. İşte iğrenç bir şehvet düşkünlüğü ve en bayağı cinsinden bir cinsellik budalası. Mürekkebi gözyaşlarıyla ıslatmaya gelince, ben öyle yapan birini tanıdım. Sevgilisi de mektubunun mürekkebini tükürüğüyle ıslatarak ona cevap veriyordu. Bununla ilgili olarak şunları yazdım: Gönderdim mektubumu, aldım cevabımı, O mektubun dindirdi bütün ıstıraplarımı. Gözyaşlarımla ıslatmıştım o mektubumu, Aşka ihanet etmeyen âşıklar yapar bunu. Gözyaşlarım satırları durmadan hep sildi, Ey gözümün suları, sildiniz o güzellikleri! Yaşlarımın yağmuruyla berraklaştı ilk satır, Yine yaşlarım yüzünden yok oldu son satır. Bir hatıra: Bıçağıyla elini kesip kanını akıtmış ve bütün mektubu kanıyla yazmış bir aşığın mektubunun kurumuş hâlini gördüm. Kırmızı mürekkeple yazılmış demekte hiç şüphe etmezdim.
Sayfa 66 - SUFİ KİTAP / MEKTUPLAŞMAKitabı okudu
Bırakın Bugün Onların
Hoş geldin... Sefalar getirdin, Coşkulandı, Yurdum çocukları.. Bayram havası bir başka. Güzel baharımın İnce yağmuruyla Renk renk açmış çiçekleri
Oysa kimimiz çamura kimimiz dolunaya bakıyor..
İki mahkum vardı. Bir dolunay gecesiydi, ikisi de karanlık hücrelerindeki pencerenin yanında duruyordu. dolunay vardı. Bir tanesi dolunaya bakıyordu. Hava yağmurluydu ve tam pencerenin önünde çok fazla su ve çamur birikmişti. kirliydi ve leş gibi kokuyordu. Bir tanesi dolunaya bakmaya devam etti, diğeri çamura bakmaya devam etti.Çamura bakmakta
Sayfa 56
Benim Öykülerim
SAHİDEN İSTEMEK Sahiden isteseydim dedi, biraz duraksadı, sonra yutkundu , artık başlamıştı, devamı da getirmeliydi sözlerinin. Sahiden isteseydim dedi tekrar, gözlerime baktı, gözlerimin içine, ifadesi biraz donuktu. Dinlemiyorum mu sandı acaba? Nasıl da yorgun ve üzgün görünüyordu, bir de hüzün vardı sanki gözlerinde. Hüzün, bu sekilde mi
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.