Dinmeyen, dinme bilmez birşey var içimde, ses olmak istiyor. İçimde sevgiye susamışlık var, sevginin dilini konuşuyor kendisi.
..........
Gece Türküsü
Işığım ben: Gece olaydım keşke! Ama budur işte benim yalnızlığım, çepeçevre ışıkla sarılmış olmam.
Gecedir: Yüksek sesle konuşuyor tüm fışkıran çeşmeler şimdi. Ve benim ruhum da bir
••
En önemli sorunumuz: Doğru erkeği bulmak!
Gündemimiz: Aşk, erkekler, ilişkiler!
Korkularımız: Aldatılmak, yalnız kalmak, kilo almak!
Teşhisimiz: 30 yaş sendromu yaşıyoruz.
••
Mezardaki Kemikleri Bile Yokettiler
İsyan üzerine köy ve kasabalardaki Türkler katledilmemek için kalelere sığınmışlardı. Mora Yarımadası'nın merkezi Tripoliçe'ye onbinlerce Türk gelmişti. Asiler burayı ele geçirmek için 1821 sonbaharında beş ay süreyle kuşattılar. 10 Ekim 1821'de bir ihanet sonucunda kale kapısının açılmasıyla
Dua şiddetli olmalıdır; yani dua bir dil alışkanlığı ve laklaktan ibaret olmamalıdır. Öyle ki dil ve dudak kendi işini görürken Allah'ı kandırmaya çalışanların yaptığı gibi zihin ve kalp başka şeylerle meşgul olmamalıdır.
Bu şuna benzer: Hani insanlar bir vaaz, taziye veya yas meclisine katılırlar da orada bu meclise katılmanın sevabını alırlar. Ama aynı zamanda hatibin sözlerine kulak verme yerine, dua ederek, Kuran okuyarak bunların da sevabını alırlar. Yani iki kat sevap almak isterler. Hatta bu sırada daha kurnaz olanların kulakları minberdeyken gözleri Kur'an metninde, dilleri de dua ve zikirle meşguldür. Yani üç kat sevap alırlar. Oysa bilmezler ki bu iki üç işi aynı anda yapmak birbirini geçersiz kılar.
İddia edildiği gibi hiç de öyle hazırlıksız ölmüyor ki insan.
Yolun sonunu bilmek,bal gibi bilmek,her adımda ölüme yaklaştığını göre göre ona doğru yürümeye devam etmek diye bir şey var.
"Cesaret" temenni ediyorlar. Ama cesaret zamanı, onun hasta olduğu zamandı. Acılarını, hüzünlerini görüp onun bakımını yaptığım ve ağladığımı gizlemem gerektiği zamandı. Her an bir karar almak, bir yüz ifadesi takınmak gerekiyordu. İşte cesaret oydu.
Yaşamak hırpalanmak, evet… Yaş almak da sakinlemek mi belki? Her duygunun dibini görmeyi isteyen bizler gibiler mi deli yani? Duygunun dibini, telvesini sıyırıyorum. Merak delirtiyor insanı, bu bilememek, bu bir bağımlı gibi eksiğini hissettiğin her şeyin hasretini çekmek.
Hans her gece uykuya dalmadan önce haz almak amacıyla penisiyle oynadığını itiraf etmişti. "İşte," diyecektir aile hekimi, "şimdi her şey anlaşıldı." "Çocuk mastürbasyon yapmıştır, kaygısının sebebi budur." Biraz yavaş! Çocuğun mastürbasyonla haz elde etmesi bize kaygısının nedenini asla açıklamadığı gibi meseleyi daha da esrarengiz hale getirir. Ne mastürbasyon ne de herhangi bir tatmin asla kaygı durumlarına yol açmaz. Buna ilaveten, şimdi dört yaş dokuz aylık olan Hans'ımızın bir yıldan beri her gece bu zevki kendinden esirgemediğini varsayarsak, şu sıralar bu alışkanlığı bırakma mücadelesi için de olduğunu ve bu durumun bastırma ve kaygı oluşumunu daha iyi açıkladığını görebiliriz.
Mor Menekşe
Küçükken ilkokulda oynadığımız bir oyun vardı. Adı mor menekşe. Oyun on-yirmi kişi oynandığı
için o kadar çocuğu sadece okul teneffüslerinde toplayabilirdik. Sekizer onar kişilik iki grup
karşılıklı geçer, her grup el ele tutuşup bir zincir oluşturur. Sonra da bir grup diğerine bağırır:
“Mor menekşe menekşe, bizden size kim düşe?”