Peyami Safa takma adıyla Server Bedi Türk edebiyatının usta yazarlarından biridir. Her romanında insan ruhunun derinliklerinde sizi yolculuğa çıkarır. Tabiri caizse insanın kendi iç dünyasını size 3boyutlu gözlük taktırıp gösteriyor.
Kitapta genç yaşta hastalığa yakalanan biri ve çektiği aşk acısı var. Diyeceksiniz ki her romanda bu tür şeyler vardır. Ama İstanbul'da yaşamak var, İstanbul'u yaşamak var. İşte Peyami Safa bize İstanbul'u yaşatanlardan.
Keyifli okumalar diler, böyle güzel bir mecrayı bizlere sunduğu için 1K ekibine teşekkür ederim.
“İntikam hiçbir zaman düz bir çizgi değildir, bir ormandır. Ve ormanda olduğu gibi yolunu kaybetmek kolaydır. Kaybolmak geldiğin yolu unutmaktır.”
(Kill Bill Vol.1, 2003, Quentin Tarantino)
MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus Roma’ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder.
" Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üstüne kadar çıkmış kalbteki kara leke"
1977' den günümüze nasılda güzel seslenmiş şairimiz. Şu günlerde başlarımız eğilmiş, FİLİSTİN ZULMÜNÜ dinlemiyor, seyirci kalmıyor muyuz? DUR! deyişimize engel olan ne? Yoksa kalpteki gömlek üzerine çıkmış kara lekeler mi?
" Dikilsen
İnsanlardan dini çok farklı anlattığıma dair olumlu dönüşler alıyorum. Yaptığım tek şey kendi hayatımdan, ve dinin hayata olan yansımasından bahsetmek. İnsanlar şaşırıyor çünkü daha önce böyle kimse anlatmamış çünkü malesef yaşanılması ve yaşatılması için inen din sadece günün,haftanın birkaç saatinde kalıplaşmış bir iki cümleyi tekrar etmekten
Bayram ruhu diye bir şey var. Bazı insanlar için o ruhu bulmak çok zor mesela ailesi dağılmış yalnız başına büyümüş bir insan için mesela en yakın akrabasını kaybetmiş bir insan için mesela hiç bayram harçlığı almamış bir çocuk için o ruhu yakalamak çok zor. Allah bizi bayram ruhunu yaşayan ve yaşatanlardan eylesin...
“Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte…”
Mevsimim neden hazan? Hayallerimde ise hazan yok, sadece ikinci bahar hevesi yalnızca ikinci bahar hissediyor, ikinci bahar bakışıyor ve ikinci bahar konuşuyorum.
Dertlerimin ortasında umudumun yeşerdiğini düşünüyorum. Çaresizlik evet ve bunu fark ettiğimden beri önümde uzun, ağır günler, aylar,
Keyifli pazarlaaar.🤗 Temmuz ayının sonlarına geliyoruz ama ben bu ay ilk kitabımın yorumunu yazabiliyorum. Bu aralar "kaliteli" kitaplarla zihnim hep bir bayram havasında. Çok yoruyor, çok yavaşlatıyor beni kabul ediyorum ama verdiği hazzı anlatmaya kelimelerim yetmez. Buddenbrooklar da hazzı yaşatanlardan oldu.
*
Thomas Mann bu kitabı 1900 yılında 25 yaşındayken yazmış ve 1929'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görülmüş. Ne büyük bir gurur. İyi ki yazmış.
*
Çok içeriğine değinmeyeceğim fakat tam da adı üstünde bir kitap "Bir Ailenin Çöküşü". Huzurlu, mutlu bir aile zamanla nasıl yok olup gider onlarla birlikte yaşıyormuşçasına okuyorsunuz. Hele o Doğa Manzaralı Tablolar Odası'nda ne anılarınız birikiyor. Film izler gibi diyemiyorum, yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz her satırını.
*
Benim güzel Tony'm... Ruhu hep çocuk, aklı hep havada ama bir o kadar da ne dediğini bildiğini sanan Tony'm... Kitap bittiği için üzüldüğüm tek şey seninle vedalaşmış olmak, en çok seni özleyeceğim!
*
Ben hazineme paha biçilemez bir kitap eklediğimi düşünüyorum. Umarım okumamış olanlar da bir an önce okur.
BuddenbrooklarThomas Mann · Can Yayınları · 20151,485 okunma
AŞK ve MÜZE ÜZERİNE
Şöyle bir sualle başlamak istiyorum yazıma; aşk nedir ya da ne değildir? Kendi adıma, hayat sahnesinde gözlemlediğim kadarıyla, dizginleyemediğimiz dürtülerle başlayan, her an birlikte olma isteği ile sürekli tetiklenen, heyecan ve mutluluk uyandıran, içine ara ara ızdırap karışmış fakat şiddetinin büyüklüğüne bağlı olarak bir