Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley'in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimsenin kalmayacağı şeklindeydi.
Bir ayna yalnızca bugün giydiklerimizi yansıtır, dün giydiklerimiz konusunda sessizdir. Televizyonla da aynı şekilde kafamızı süreksiz bir şimdiki zamana gömeriz.
"Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu, Huxley'in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimsenin kalmayacağı şeklindeydi."
Yazar, kitle iletişim araçlarının gelişmesini, bu gelişmenin medyayı değiştirdiğini ve dolayısıyla kamusal söylemin içeriğinin nasıl boşaltıldığını Amerikan toplumu üzerinden örnekler vererek anlatır.
Bir toplumda kültürel yok oluşun nasıl olduğu sorusunu, G.Orwell ve Huxley'den yola çıkarak cevaplamaya çalışmıştır. Ve açıkça Huxley'den yana
Neil Postman “Televizyon Öldüren Eğlence” kitabında farklı yönleri ile ve verdiği birçok örnek ile enine boyuna televizyonu insan odaklı olarak eleştirmiştir. İki bölümden oluşan kitabın ilk kısmında yer alan başlıklarda söylem içeriğinin ve bunu taşıyan unsurların değişimi sıralanmıştır. Yunan kültüründe hâkim olan sözlü ifadenin yerini yazılı
Kitap temel olarak Amerika'dan yola çıkarak televizyonu eleştiriyor. Televizyonun bizleri nasıl aptallaştırdığını, programların amacının aslında ne olduğunu anlatıyor. Bana göre tek sıkıntısı teorilerini Amerika üzerinden örneklediğinden bunların havada kalmasıydı. Kitapta bahsedilen “show”ları ve şahısları ara sıra araştırmak zorunda kaldım. Kitap bu açıdan beni tamamıyla tatmin etmedi. Ayrıca Aldous Huxley ve George Orwell okuduysanız yazar ilk olarak bu ikisini karşılaştırıp şimdiki dünyamız ile ilişkilerini inceliyor. Bu kısımları okumak çok zevkli. Kitap şimdilerde yazılsaydı, yazar sosyal medya için ne düşünürdü diye merak ediyorum. Son olarak okunması çok kolay bir kitap değil, dili biraz ağır ama gerçekten odaklanarak okunduğunda zorlanılmaz diye düşünüyorum.