Jamaika Kincaid, bir Antiguan kökenli Amerikalı romancı, denemeci, bahçıvan ve bahçecilik yazarıdır. St John's, Antigua'da Elaine Cynthia Potter Richardson ismiyle doğdu. 1973'te Jamaica Kincaid adını aldı.
Çağdaş edebiyatta önemli bir ses olan Jamaika Kincaid kısa kurgu çalışmaları, romanları ve sömürgecilik karşıtı temalar ile anne ve kız arasındaki ilişkiyi araştıran eserleri nedeniyle övgüyle karşılandı.
İçimde hiçbir şey yoktu, içimde başka hiçbir şeyle karşılaştıramayacağım, öyle ağır bir maddeyle örülmüş bir mezar, mezarın içinde öyle şiddetli bir ağrı vardı ki...
Füruzan, seni tanımak için ölmen gerekmiyordu elbette ama sıra henüz gelmemişti diyelim. Duymamıştık adını Türk Edebiyatı derslerinde, ya da ben unutmuşum bilmiyorum. Servet-i Fünun’un ılık ikliminden sonra milli mücadelenin top tüfek seslerinin yankılandığı 20.yy Türk Edebiyatı ile barışamamıştım pek. Bir
Ölmeye Yatmak’ı ile hatırlıyorum, o da üniversite sınavında yanlış cevapladığım için. Şimdi kayıp zamanı telafi etme zamanı. Kıtalar arası gümüş iplikler uzatıp, seni çağdaşın olan kadın yazarlara bağlama zamanı. Fransa’ya uzanıp
Elena Ferrante ile seni aynı masaya oturtma zamanı. Bakalım benim Anadolu’mun kadın yazarı neler hissetmiş, kalbinde hangi okyanusun derinliğini taşımış.
Başlıyoruz 🚀
Annemin Otobiyografisi’ni okurken aklıma hep Clarice Lispector’ın Yıldızın Saati adlı kısa romanı geldi; sanki Jamaica Kincaid, Lispector’un uzaktan takip edip, elinde kamerasıyla her anını kareleyerek anlatan bir kameraman edasıyla aktardığı karakterinin iç sesini yazmış bu kitapta, diye düşündüm.
İskoç, Afrikalı ve Karayipli karışımı bir
Ruhumu örseleyen, sarsıcı, çarpıcı,insanın yüzüne gerçekleri tokat gibi çarpan ve bunu soğuk, mesafeli bir dille yapan, kaliteli bir eser. Kitabın anlatımı soğuk ama çok güçlü. Yakıcı gerçekleri ajite etmeden anlatan eserler favorim. İskoç -Afrikalı bir babası ve daha doğarken kaybettiği annesi ile hayata bir sıfır yenik başlayan Xuela'nın hikayesini kendi ağzından dinliyoruz. Xuela'yı babası çamaşırcı kadına veriyor daha küçükken sonra üvey annesi ile yaşamak zorunda kalıyor. Orada da huzur bulamayınca bir ailenin yanında yaşamaya başlıyor, hayatı oradan oraya savrulan Xuela cinselliği keşfetmesi, kadınlığa adım atması ile kendi hayatının kontrolünü de eline alıyor. Hüznün bir motif olarak satırlara işlendiği eserde annesizliğin de hayatında nasıl başat bir faktör olarak Xuela'nın tüm kararlarında başrolü oynadığını gözlemliyoruz. Zıtlıklarla örülü bir metin.Baba faktörü bile birçok zıtlığı bünyesinde barındırıyor. Hem sömrüleni hem sömüreni genlerinde, ruhunda taşıyan baba, birini seçiyor ve bu kararı tüm hayatını şekillendirmesinde etkili oluyor. İnce ve derin sömürü eleştirisi ile işlenmiş eser bunu da gözümüze sokmadan bize sunuyor.Ayrıca erkek egemen sisteme de her satırında iğnelerini sokmayı ihmal etmiyor eser. Xuela birçok şeyin farkında bir kadın ve soğukkanlı, yaşadığı olaylar onu duygusal olmaktan uzaklaştırıyor, o yüzden bize anlattıkları da sert, yalın,sanki dünyaya ve kendine uzaktan bakarmışçasına anlatmış. Yazarın dili de oldukça zengin, betimlemeleri başarılı. Çok etkilendim.
“Annem ben doğduğum an öldü, bu yüzden hayatım boyunca sonsuzlukla aramda tek şey olmadı; sırtımda daima kasvetli, siyah bir rüzgâr esti.”
Bu cümlelerle başlıyor Annemin Otobiyografisi, daha ilk satırlarda sarsılıyorsunuz ben ne okuyacağım kalanında acaba diyerek. Sonrasında ise ilk cümlede dediği gibi hikaye boyunca hiç durmayan kasvetli rüzgar atmosferinde eşlik ediyoruz ana karakterin yaşantısına. Yalın ama oldukça sarsıcı, hızlı okunabilen ama duygusu üstünüze bir süre sinen, cesur bir anlatı.
İlk nefesinde annesini kaybeden ana karakterin çocukluktan genç kızlığa ve kadınlığa kadar 70 yıllık yaşamının tüm evrelerini okuyoruz. Yaşamının tüm zorluklarına, sevgisizliğe, bitmek tükenmek bilmeyen yalnızlığına rağmen kendini yeniden doğuran ve hep kendini seçmeyi başaran bir karakteri anlatıyor yazar. Bunu en sevdiğim tarzda, olduğu gibi, büyük büyük cümleler etmeden ama yoğun hisler uyandırarak yapıyor. Bireysel bir hikaye gibi görünse de mülksüzlük, öteki olmak, sömürgecilik, kimlik arayışı gibi konular çerçevesinde ele aldığı için hikayeyi, toplumsal gerçekliği de sunuyor okura.
Yazarın dilimize çevrilen ilk kitabı Annemin Otobiyografisi. Jaguar Kitap tarafından Annie John ve Lucy romanları da yakın zamanda yayımlanacakmış. Merakla diğer kitaplarını da bekliyorum. @jaguarkitap bu kadar çarpıcı kitapları bulmak da oldukça usta