Yazarın 4cü yazdığı kitap olan Miras, Türk okurları için çevrilmiş ilk kitabı. Güçlü bir hikâye anlatıcısı olarak karşılıyor bizi. Kitabı okumaya başladığımda, yer yer karakterlerin hikâye içindeki rollerine ilişkin rolleriyle ilgili ipuçları vermesi sebebiyle, kurguya hayran olmuştum. Kendisi bir röportajında "hiçbir karakter uydurma değil" diyerek, nasıl geçmişinden ve gözlemlerinde beslendiğini anlatıyor. Yani, bu geçmişin Şili bir babadan ve Venezuelalı bir anneden besleniyor olması tesadüf değil. Ben bunu bir tık ileri götürüp, yazarın ailesinde çok güçlü ve rol model kadınların aktif olduğu kehanetinde bulunmak isterim. Çünkü yine hikâye içerisinde, kadın karakterlerin ilham verici duruşları var. Hikayeyi yine bir sürpriz kadınla bitirmesi (detay verip tatkaçıran olmak istemem ama mutlaka okuyun ), hikayenin güçlü kısımlarından biri olmuş bence. Bunun yanında, Ilori’nun Margot için fedakarlığı, Helmut Dichmann’ın hikayede büyülü gerçekçilik olarak yeniden dirilmesi, Margot’un savaş sırasındaki mücadelesi, Ilori Da’nın hapiste yaşadıkları korkunç zamanlar, aile hikayesinin bir küvet üzerinden miras üzerine vurgu ile anlatılması merak unsurları ve güçlü yanları olarak not aldığım kısımlar oldu. Tarihi unsurlar ve figürlerde sıkmadan aralara serpiştirilmiş. Sanki bir zaman tünelinde tarihe tanıklık ederken, ailenin hikayesini izliyoruz, onlarla gülüp onlarla üzülüyoruz. Ve 86 doğumlu yazarımız başladığı yerde hikâyesini başarı ile bitiriyor. İyi ki okudum dediğim bir kitap oldu. Umarım sizin de okuyabilmeniz için merak unsurlarının altını yeteri kadar çizebilmişimdir.