Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sem

Sem
@yazarsemih
Şiir: Gitmeseydin Şair: Semih Yunca youtu.be/-_Gh8Owjgys T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
Felsefeci/Psikolog/Tıbbi sekreter/Yazar
Felsefe/Psikoloji/ Tıbbi sekreterlik
Diyarbakır
200 okur puanı
Temmuz 2021 tarihinde katıldı
“her şey görünüm değiştirir, güneş bile; her şey eskir, mutsuzluk bile.”
Reklam
Senin avuç içlerinde küllenir yalnızlığım. Ellerimi tutar mısın?
Semih Yunca
"Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim..."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Etrafınıza bakın: Her tarafta vaaz veren solucanlar!!! Her kurum bir misyonu dile getirir; tapınaklar gibi belediyelerinde mutlakları vardır, yönetimin ise yönetmelikleri, maymunların kullanımına yönelik metafizik… Hepsi de bütün insanların yaşamına çare bulmaya çabalar. Dilenciler ve şifasız hastalar bile bunu can atarlar. Dünya kaldırımları ve hastaneler reformcularla dolup taşar. Olay kaynağı haline gelme isteği, her birinin üzerine zihinsel bir karışıklık, ya da kişinin kendi istediği bir lanet gibi etki eder. Toplum bir kurtarıcılar cehennemi! Diogenes’in elinde lambasıyla aradığı, ilgisiz biriydi…
Bütün cinayetlerin sorumluluğu tapma gücündedir. Bir Tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır. Hiçbir hoşgörüsüzlük, ideolojik taviz vermezlik veya din yayıncılığı yoktur ki, şevkin hayvani temelini açığa vurmasın. Hele insan ilgisizlik melekesini bir yitirsin, potansiyel bir katil haline gelir. Hele fikrini Tanrıya dönüştürsün; bunun sonuçları sayılamayacak kadar çoktur. Ancak bir Tanrı ya da Tanrı taklitleri adına insan öldürülür. Akıl tanrıçasının ulus, sınıf ya da ırk fikrinin yol açtığı aşırılıklar engizisyonun ya da reformunkilerle akrabadır. Kanlı marifetler konusunda coşku dönemlerinin üzerine yoktur. Azize Teresa ancak yakılan insanlarla çağdaş olabilirdi, Luther de köylü katliamlarıyla…Mistik krizlerde kurban iniltileriyle, vecd iniltileri birbirine paraleldir. Darağaçları, zindanlar, hücreler ancak bir imanın gölgesinde çoğalır, ruhu hepten sarmış olan inanma ihtiyacının gölgesinde…
Reklam
İnsanların okudukları kitapların sayfalarına karışıp kayboldukları günler çok geride kaldı. Kitaplara uğrayıp hayata kahraman olarak dönenlerin zamanı çoktan geçti. Yazmakta olduğu kitabın içinde karşısına çıkan bir diğer kitabın içine girdikten sonra kaybolan ve bir daha kendisinden haber alınamayan hayalkârlar da yok artık. Kelimeler âlemi kalmadı artık. Sayfadaki sihir söndü. Hayat ağır, acımasız bir hakikatle boşalmış ruhların uğultusunda ne şiiri ne sözcüğü ne yazıyı ne kitabı duyuyor. Yalnızca uğultu. Tohumu, ağacı yaradılış zamanlarına kadar giden en eski orman aynı vahşetle uğulduyor dünyada sanki. Dükkânı kapatıyoruz bu uğultuda. Birkaç yıla kalmaz hiçbirimizin dükkânı kalmaz hayatta. Hayatta kalma pahasına kaptırdıklarınızın hesabını siz yapın, siz düşünün. Yarın dükkânın mülk sahibine teslim edeceğimiz yalnızca bir anahtar değil, bir dünyadır efendiler. Kiminizin içinde yaşayıp hiç uğramadığı dünya.
"Yazdığın her harfin kalbindeki izini kirpiklerinle koruyarak kaldırıyorsun başını. İncinme değil, üşüme bu. Şiirin silemediği uzaklığı konuşarak iyileştireceksin. Güçsüz değil, güceniksin."
Öyleyse, bu kavranılmaz uyumsuzluk duygusuna aklın, yaşama sanatının ya da kısaca sanatın birbirlerinden farklı, ama kardeş dünyalarında ulaşabilir miyiz? Uyumsuzluk iklimi başlangıçtadır. Son ise, uyumsuz evrendir, ayrıcalıklı ve amansız yüzünü parıldatmak üzere dünyayı kendine özgü bir ışıkla aydınlatan şu düşünce tutumudur.
Kurt, insanın yüreğindedir. Yürekte aramak gerekir onu. Yaşam karşısında uyanıklıktan ışık dışına kaçışa götüren bu ölümcül oyunu izlemek, anlamak gerekir.
Kötümser, kendine her gün başka var olma nedenleri icat etmek zorundadır: Bir hayatın "anlamı" kurbanıdır.
Reklam
Atadan kalma ödlekliğimizin bize önerdiği çözümler, entelektüel edebinden yan çizmenin en beter yollarıdır. Yanılmak, kandınlrnış olarak yaşamak ve ölmek; insanların yaptığı budur. Ama bizi Tan- rı'nın içinde yok olmaktan koruyan ve bütün anlanroızı, hiç etmeye- ceğimiz dualara dönüştüren bir haysiyet de vardır.
Vaktiyle bir "benliğim" vardı; artık sadece bir nesneyim ... Yalnız- lığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum; dünyanın uyuşturucu- ları bana benliğimi unutturamayacak: kadar hafiftiler. İçimdeki pey- gamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında hâlâ bir yerim olabilir ki?