Günübirlik yazıp çizenlerin kalem ellerindeyken ancak yarı yarıya akılları başındadır. ki bu durum onların akıl
eksikliğini ve yazılarının usandırıcılığını izah eder...
Sözcüklerin büyüsü dedim. Aman ne büyük laf!
Çoktan kayboldu o büyü artık. Biz büyürken sanki gizli bir el, sonsuzluğa yazılmış sandığım bütün o sözcükleri alıp gitti, yerine ilkellerin anlaşmasına yetecek basitlikte elektronik bir sözlük bıraktı.
Gittikçe kısalan cümlelerle, gittikçe hızlanan anlatım biçimleriyle, yüzyıllarca yazılsa da tam olarak anlatılamayan bir duygunun bir şarkıda en basit haliyle tekrarlanmasıyla yetiniyor mu herkes artık?
Sanırım evet, yetiniyor.
O zaman kim bu devirde, televizyondaki bir diziyi, çalıp duran telefonda bir arkadaşın anlattıklarını, tanıyıp tanımadığı insanlara olur olmaz notlar yazmayı, bilgisayar başında geçirilen saatleri, akşama gidilecek eğlenceyi bırakıp da yüzlerce sayfalık bir romanı, satırlarını, bölümlerini atlamadan okur?
Ben mi?
Beni saymayın.
Henüz çocukluktan yeni çıkmışken kitap delisi amcam bütün servetini bana bırakmasaydı, ben de kitap okumak, yazmak gibi artık opera sahnelemeye benzer bu arkaik alışkanlığa sahip olmazdım herhalde.