Bir yazarın ürettiği şeylerin değerine dair geçici bir değerlendirmede bulunmak için üzerine düşündüğü mesele hakkında bilgi sahibi olmak ya da onun hakkında ne düşündüğünü bilmek gerekli değildir-böyle bir şey insanı onun eserlerinin tamamını okumaya zorlardı-fakat öncelikle onun 'nasıl' düşündüğünü bilmek yeterli olacaktır. Bir yazarın üslubu onun 'nasıl' düşündüğünün, onun düşüncelerinin temel doğasının ve genel 'niteliği'nin tam bir dışa vurumudur. Üslup bir insanın, üzerine düşündüğü 'konu', yahut o konu hakkında düşündükleri her ne olursa olsun, bütün düşüncelerinin 'şeklî' tabiatını ele verir ve bunun her zaman aynı kalması gerekir. Deyim yerinde ise üslup bir kimsenin bütün fikirlerinin, ne kadar çeşitli olursa olsun yoğrulup şekillendiği hamurdur. En yakın köye yürümesinin ne kadar zaman alacağını soran birisine görünüşte anlamsız gibi görünen "Yürü bakalım" cevabını verdiğinde Eulenspiegel'in maksadı bir insanın yürüyüşünden belirli bir zamanda ne kadar yol alacağını görmekti. Ve tıpkı bunun gibi bir yazarın birkaç sayfasını okuduğumda onun bana ne kadar yardım edebileceğini (beni nereye götürebileceğini) anlarım.
Sayfa 99 - Yazarlık ve Üslup ÜzerineKitabı okudu
Bilişsel Çarpıtmaların Tanımları
1. Hep ya da Hiç Düşünme; Bu çarpıtma, kişisel özelliklerinizi siyah ya da beyaz gibi uç noktalarda görmeniz demektir. Olayları bu şekilde değerlendirmek gerçek dışıdır; çünkü hayat çok = seyrek olarak "ya öyle ya da böyle"dir. Örneğin, hiç kimse bütünüyle zeki ya da tamamen aptal değildir. Aynı şekilde, hiç kimse her şeyiyle çekici ya
Sayfa 55 - PsikonetKitabı okuyor
Reklam
Karmatiliğin bir devamı olan Batınîlik hareketinin Büyük Selçuklu devletinde ilk kez boy göstermesi, Melikşah zamanına rastlar. (...) Batıniler, İsmaili mezhebinin “Nizar” koluna mensupturlar. Bu hareketin öncülüğünü, Hasan b. Sabbah (Ölm. 1124) adında Deylemli terör uzmanı yaptı. Aynı zamanda güçlü bir alim olan Hasan b. Sabbah, korkunç bir
Yanmış kitap kokusu
Ben öldürmedim kızımı. İntihar etmiş kendisi sabahın seherinde. Ne duyduk, ne de gördük. Anası uyandırayım diye odasına girdiğinde asılı bulmuş öyle. Bizler fakiriz; ama hiç bir şeyini de eksik etmedim. Her gün aş pişer bu hanede. Bayramda seyranda giyim kuşam da alırdık. Okumak istedi, ona da yok demedik. İstesem, okutmazdım mesela. Hevesini
Bir köyün dışında iki dilenci yaşarmış. Biri körmüş, diğerinin bacakları yokmuş. Bir gün köyün dışında, dilencilerin yaşadığı bölgede orman yangını çıkmış. Tabii dilenciler aynı zamanda rakipmiş; aynı meslekte, aynı insanlardan dileniyorlarmış. Sürekli birbirlerine kızıyorlarmış. Onlar dost değil düşmanmış. Aynı meslekteki insanlar dost olamaz. Bu
Kitap okumak bir labirentte dolaşmak gibidir. Hatta okurlar okudukları çok ilginç bir kitaptan söz ederken kendilerini kitabın içinde kaybettiklerini söylerler. Özellikle de kitabı yazan Mark Twain gibi büyük bir yazarsa, bizi bir labirentin içinde yolculuğa çıkarır. Belli bir çizgi üzerinde ilerler, arada sırada anlamı daha iyi yakalayabilmek için biraz geri döner, sonunda da o en son noktaya ulaşmanın keyfini yaşarız. Edebiyat insana en kısa mesafenin —düz çizginin— her zaman en zevkli yol olmadığını öğretir, iyi öykü anlatabilmek için aşınmış yolların dışına çıkmak gerekir; espri yapmak için de öyle. Hata yapmak doğrudan sapmaktır, yani ahlakın dışına çıkmaktır. Ancak ve ancak Jim'in Huck'ı yaptığı tatsız şakadan sonra kucaklaması gibi biz de bir hata yaptığımızda affedilirsek durum değişir.
Reklam
243 öğeden 151 ile 160 arasındakiler gösteriliyor.