Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
_İnsanca yaşamanın tek yolu, insanlığa düşman olan şeylerle savaşmaktır. _Kapitalist üretim biçiminin ekonomik yasalarının, sosyalist üretim biçiminin öncüsü olduğunu ve sınıf mücadelesinin kapitalist toplumsal üretimden köken aldığını ortaya koymak amacıyla siyasi ekonomi olarak kapitalizmin eleştirel bir analizidir. _Ne kadar az yer, içer,
O Kurtuluş Savaşı ki, işgalci emperyalistlerden önce, Kurtuluş Savaşına karşı isyanlar örgütlemiş yerli gericiliğe (işgalci emperyalistlerin emrine girmiş Osmanlı Sarayı ile evvel ezel Ortaçağ özlemiyle yanıp tutuşan Tefeci-Bezirgân Sermaye provokasyonlarına) karşı savaşmak zorunda kalmıştı. Fakat işte Kurtuluş Savaşı yalnızca siyasal kurtuluşu getirmiş, toplumsal kurtuluşu sağlayamamıştı. Yani toplumdan sömürüyü, sömürücü sınıfları kaldıramamıştı. Hele de Ortaçağ'ın hâkim sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermayeyi kazıyıp atamamıştı. Hatta tersine ekonomide atılan ilk adımlar (örneğin İş Bankası'nın kuruluşu), Tefeci-Bezirgân Sermaye ile birlikte atılmıştı. Ekonomi, emperyalist sistemle entegre olmak için can atan yerli Finans-Kapitalistler ile Ortaçağ özlemcisi Tefeci-Bezirgân Sermayenin güdümünde kaldı. Ekonomik altyapıyı ele geçiren bu zümreler, bunun doğal sonucu olarak üstyapı kurumlarını da (dini, ahlâkı, hukuku, kültürü, felsefeyi, siyaseti vb.) belirlediler. Görüntüde "Devrim Yasaları" Ortaçağcı gericiliği yasaklıyordu. Fakat bu yasaklar, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm oluyordu. Bir tek 27 Mayıs'ın etkisiyle bu gerici güruh biraz geriye çekilmek zorunda kaldı, o kadar. Onun dışında hep ABD’nin belirlediği rotada ilerledi bu geriye gidiş, gericiliğin örgütlenip güçlenmesi.
Reklam
7 Düvele (Devlete) karşı verilen ve dört yıl süren bir Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan ve bu süreçte en büyük desteği Sovyetler’den gören Türkiye, ne yazık ki Demokratik Devrimi'ni Batı'daki gibi radikal biçimde gerçekleştiremedi. Yani Kapitalizmöncesinin hâkim sınıflarını (Toprak Ağalarını ve en önemlisi Tefeci-Bezirgân Sermayeyi) tamamen tasfiye edemedi. Yani Batı'da iktidardan düşürülmüş ve sosyal varlığına son verilmiş olan Tefeci-Bezirgân Sermaye Türkiye'de capcanlı ayakta kaldı. Bu Ortaçağcı Sınıf, Yerli-Yabancı Modern Parababaları (Finans-Kapitalistler) ile iktidar ortağı oldu. Tabiî bu ittifakta Finans-Kapital Efendi, Tefeci-Bezirgânlar ise Kâhya rolündeydiler. 1946'dan yani İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'ndan sonra Türkiye, Yerli Parababalarının eliyle, Kurtuluş Savaşı ile ülkeden kovduğu emperyalist dünyaya, onun jandarması ABD'ye yöneldi. Celal Bayar'ın (Finans-Kapital temsilcisinin) ve Adnan Menderes'in (Toprak Ağaları ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin temsilcisinin) önderliğinde kurulan Demokrat Parti (DP), ABD'nin büyük desteğiyle 1950'de iktidara getirildi.
Nass ve Tefeci-Bezirgân Sermaye Üzerine
Kapitalist düzen, kör arz-talep kanununa göre işleyen bir ekonomik sistemdir. Bu arz-talep ilişkisi, üretici tarafında arz (sunu) olarak biçimlenir; tüketici tarafında ise talep (istem) olarak belirir. İşin özeti: Piyasada bir malın arzı (sunumu) talebe (isteme) oranla artmışsa yani piyasada mal bolluğu varsa o malın fiyatı düşer. Tersine bir mala
Asyalılar ile Afrikalılar'ın bu ideolojiler ile yerli kapitalizmin evrimini mümkün kılacak politikaları kabul etmemeleri, kapitalistlerin suçu değildir. Bu ülkelerin politikalarının "daha fazla makine üretiminin faydaları"nı onlara sunacak yabancı yatırımcıların çabalarına engel olması da kapitalistlerin suçu değildir. Asya ve Afrika'da yüz binlerce insanı yoksul hâle getiren şeyin, onların ilkel üretim yöntemlerine bağlı olmaları ve daha iyi âletlerin kullanılmasının faydalarından istifade edememeleri ve onlara hediye edilen teknolojik tasarımları yenileyememeleri olduğunu hiç kimse tartışmamaktadır. Ama onların yoksulluğunu gidermenin tek bir yolu vardır, o da, laissez-faire (serbest piyasa) kapitalizmini bütünüyle kabul edilmesidir. İhtiyaç duydukları şey, özel girişim ve yeni sermaye birikimi, kapitalistler ile müteşebbislerdir. Bu insanların hayatlarını idame ettirdikleri kötü şartlardan dolayı kapitalizmi ve Batı'nın kapitalist ülkelerini suçlamak mantıki değildir. İşaret edilen tedavi/çözüm, "adâlet" değildir; aksine, laissez-faire politikalarının güvenilir olmayan politikaların yerine ikâmesidir.
İNSAN UNUTKANDIR. UNUTTURMAYALIM O ZAMAN...
İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde VIP olarak ağırlanan Nagehan Alçı, Ertuğrul Özkök gibi yandaşlarla resminin servis edilmesi ilerici, demokrat, laik kesimde haklı tepkiler oluşturdu. Yapılan bu hareketin bile isteye olduğu sonradan yapılan açıklamalarla da ortaya çıktı. Ülkedeki Ortaçağcı gidişin basın alanındaki tetikçileriyle poz vermesinin
Reklam
Neoliberal ideolojinin gerektirdiği ''ticarette tam serbestlik' ten bahsedelim biraz. Aslında bu ticaret serbestliği, Mike Tyson ile yetersiz beslenmiş, hasta, zayıf, genç bir Bangladeşli işsiz arasındaki boks maçına benziyor. Kapitalistler şöyle der: ''Maç eşit şartlarda yapılıyor, koşullar her iki boksör için de aynı. İyi olan kazansın!'' Görünüşte kozmokratların dediği doğrudur: Tyson ile Bangladeşli arasındaki maçın koşulları aynıdır. Aynı ring, aynı maç süresi, aynı boks eldivenleri, aynı kurallar, aynı hakem. Oysa sonuç açıkça öngörülebilir. Bangladeşli hurdahaş olacaktır. Örneğin neoliberalizmin dayattığı ''yerli ve yabancı yatırımcılara eşit muamele'' ilkesini ele alalım. Fildişi Sahili dünyanın en büyük kakao üreticisidir, biliyorsun. Ancak eğer Nestle veya başka bir sanayi grubu, yerli bir sanayicinin yanında kakao çekirdeği işleme tesisi açarsa, Nestle' nin veya diğer şirketin yerli şirketi kısa sürede iflasa sürükleyeceği açıktır.
Sayfa 102 - YORDAM KİTAP-KAPİTALİZMKitabı okudu
Laik Eğitimin Gericileştirilmesi ve Köy Enstitüleri
Sabahattin Ali, 1946 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne geliyor ziyarete. Devlet tiyatrolarının kurucusu, Hitler Faşizminden kaçan demokrat Alman tiyatrocu Karl Ebert’e tercümanlık yapmak üzere birlikte geliyorlar. Ama Sabahattin Ali, Karl Ebert’ten çok daha fazla ilgi görüyor. Tabiî S. Ali, yazar, şair, konservatuarda hoca. O bakımdan
Ellerinde kir pas, dillerinde Nas!
Proletarya yani İşçi Sınıfı, üretim araçları üzerinde hiçbir mülkiyeti bulunmayan yalnızca işgücünü satarak yaşamını sürdürebilen Modern bir Sınıftır. Modernden kasıt Kapitalizmdir. Kapitalist üretim biçiminde dolaysızca görev alan iki kesim insan vardır: Kapitalistler ve Proletarya. Modern üretimde dolaysızca yer alan insan kümelerine “Sınıf”
Doğu Roma'nın merkezi İstanbul'un Müslümanların eline geçmesinden (1453) sonra Avrupalılar denizaşırı ülkelere açıldılar, Müslümanlardan öğrendikleri teknik bilgiyi kullanarak yeni keşiflere koyuldular. Bu arada Amerika kıtası bulundu, Güney Afrika'ya, uzak doğu'ya ulaşıldı. Genellikle bu maceralı seyahatlere Avrupa'nın hırsızları, hapishane kaçkınları, gangster ruhlu insanları, Açgözlü muhterisleri katılıyordu. Amerika'ya ayak basar basmaz yerli halka karşı kıyıma başladılar. Kızılderilileri mağaralara, dağ başlarına, orman içlerine sürdüler; topraklarına el koydular kanlarını akıtarak, çocukları ve kadınları dahi katlederek ele geçirdikleri altın ve gümüşü, değerli madenleri Avrupa'ya taşıdılar. Wells'in verdiği bilgilere göre ilk gelişlerinden kıtaya hakim oluşlarına kadar Avrupalılar yaklaşık 95 milyon yerliyi öldürdü. Hem de 100 yıl geçmeyen kısa bir süre içinde. Avrupa'nın eski çapulcu, hırsız takımı şimdi yeni dünyanın milyonerleri olmuştu. Belki de ilk kapitalistler bunlardı. Afrika'dan getirdikleri köleleri gemi mahzenlerinde odun gibi üst üste yığıyor, yolda açlık, hastalık ve işkenceden ölenleri denize atıyorlardı. Avrupa başkentlerinde her gün esir pazarları kurulurdu. İspanyol, Portekiz, Hollanda, Fransız ve İngilizlerin o tarihlerde işledikleri cinayetleri döktükleri kanları insanlık asla affetmeyecektir. Kapitalizmin harcı Afrikalı zencilerin, Amerikalı Kızılderililerin ve Asyalı insanların masum kanları ile yoğrulmuştur. Kapitalizm ve teknolojik uygarlık, sömürülen yağma edilen ve katledilen dünya halklarının omuzları üzerinde yükselmektedir.
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.