Yeryüzünde her şey sürekli bir akış halindedir. Hiçbir şey aynı ve bir biçimde kalmaz ve dışımızdaki şeylere bağlanan duygulanımlarımız mecburen onlar gibi geçer ve değişir. Her zaman ya ardımızda kalan ya da önümüzde olan bu duygulanımlar; ya artık olmayan bir geçmişi amınsatır ya da hiç olmayacak bir geleceği bildirir; gönlün bağlanabileceği sağlam bir şey yok bunlarda. Hem, şu dünyada hiçbir zevk yoktur ki geçici olmasın, sürekli mutluluğun var olduğundan kuşkuluyum. Zevkin doruğundayken bile yüreğimizin bize gerçekten, “Bu anın sürekli olmasını isterim,” dediği anlar çok nadirdir; öncesinin özlemi ve sonrasının arzusuyla yüreğimizi endişe içerisinde ve bomboş bırakan geçici bir hale nasıl mutluluk diyebiliriz?
Ama ruhumun, geçmişi amınsamaya veya geleceğe uzanmaya gereksinim duymadan bütünüyle dayanabileceği ve tüm varlığını orada yoğunlaştırabileceği, zamanın önemini yitirdiği, şimdiki zamanın akıp gitmekte olduğunu hiç belli etmeksizin hep sürdüğü varlığımızı hissetmenin dışında hiçbir yoksunluk veya neşe, zevk veya acı, arzu veya korku duymadan sürüp gittiği, bu duygunun bütün benliğimizi doldurduğu bir hal varsa, bu hal devam ettiği sürece insan kendini mutlu sayabilir; bu mutluluk yaşamın zevklerinde olduğu gibi eksik, zavallı ve göreli bir mutluluk değil, ruhta doldurulması gerekli bir boşluk olduğu duygusu uyandırmayan yeterli, mükemmel ve dolu dolu bir mutluluk olur.