Dünyada 'hüzün' ve 'sevinç', nefse göre nitelenmişlerdir; bu duyguların akla, ruha ve kalbe göre hükümleriyse farklıdır. Gelenekler, nefsin mahrumiyetlerini 'acı' olarak niteler. Bu yalnızca bir yorumdur. İnsanlık tarihi binlerce yıldır bir şeye acı dediğinden, şimdi biz de bu durumları acı olarak yorumluyoruz. Ölümü, ayrılığı, ağlamayı 'acı' diye vasıflandırmak insanın genlerine işlemiş durumdadır. Belki de ağlayan insanlar, ağlamayanlara nispetle daha çok haz içerisindeler. Ağlama hazzı... Ama bu haz nefiste değil, ruhta ve kalpte yaşanır. Ağlamanın negatif bir durum olduğunu söyleyen geleneksel aktarımdır. Efendimiz (sav) ise "Yaşarmayan gözden Allaha sığınırım" dua buyurmuşlardır. Adeta şeytanın şerrinden Allah' a sığınır gibi. "Bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız" sözleriyle bilme ve gözyaşı arasındaki bağı gösteren de yine O'dur (sav) (Tirmizi, Zühd, 9). Ağlamak negatif bir fiil değildir. Onu olumsuz yapan, insanın neye ve niçin ağladığıdır. Mevlana der ki, 'Acizin ağlaması, ruhsuz kişinin ağlamasından farklıdır. Yakup'un Yusuf için ağlayışı, Yusuf 'u kuyuya atan kardeşlerin ağlayışı ile bir midir?" (Mesnevi, Cilt 5)