Yonca Karalamaci Baysal

Başka cezalar gibi, dayak cezası da geciktirilmeden verilmelidir. Günlük olağan suçlar için, «Dur, baban gelsin de seni bir güzel dövdürteyim!» diye çocuğu bütün gün tedirgin etmek anlamsızdır. Bu yol ancak çok ağır suçlarda denenmelidir. Her durumda çocuğu babayla korkutan anne, kendi çaresizliğini ortaya kor.( Dayak cezasi da buyuk suclarda uygulanmali diyor şaştım kaldim)
Reklam
Dünya üzerinde Mekke'yi buldozerle yıkmak isteyebilecek bir ateist olduğuna inanmıyorum; ya da Chartres'i, Yörk Minister'i, Norre Dame'i, Shwe Dagon'u', Kyoto tapınaklarımı ve elbette Bamiyan Budalarını. Nobel ödüllü Amerikan fizikçi Steven Weinberg'in dediği gibi, “Din insanoğlunun yüceliğinin alçaltılmasıdır. Din olsa da olmasa da her zaman iyi şeyler yapan iyi insanlar ve kötülükler yapan körü insanlar olacaktır. Ancak iyi insanların körülük yapabilmesi için din gerekir.” Blaise Pascal (3. Bölümde Tanrı inancıni riske atmayan kişi) benzer bir söz söylemiştir: “İnsanlar dinsel imanç yoluyla yaptıkları kötülükleri başka bir yolla asla bu kadar eksiksiz ve neşeyle yapmazlar.”
İnsancı ahlak felsefesi ise buna karşıt olarak eğer insan yaşıyorsa yani, canh ise ne şekilde eylemde bulunabileceğini bilir görüşünü savunmaktadır. Canlı olmak, üretici olmak; güçlerini insanı aşan herhangi bir amaç için değil, kendisi için kullanmak; varoluşunu anlamlı kılmak, insan olmak demektir. İnsan, ülkü ve amacının kendi dışında, bulutların üstünde, geçmişte ya da gelecekte olduğuna inandığı sürece, hep kendi dışına çıkacak ve mutluluğu buiunamıya cağı bir yerde arayacaktır. Böylece o, çözümleri ve yanıtlan bulunabilecekleri tek yer -yani kendisi-dışındaki her yerde aramayı sürdürecektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eskiler şiir için “nazm” kelimesini kullanırlar. Bu kelimenin anlamı “inciyi ipliğe dizmek”tir. Şimdi düşünelim, önce inciyi bulacaksınız (anlam), sonra elinize bir iğne alıp onu en narin yerinden ve kırmadan, israf etmeden deleceksiniz (mecaz, kinaye vb. sanat haline getirmek), sonra onu ipliğe dizeceksiniz (vezin), yanına da mücevherler, pırlantalar (başka kelimeler) koyacak, bunu iki (beyit) veya dört dizi (kıta) halinde bir gerdanlık yapacaksınız. Yeşim ile yakutun, inci ile elmasın ahengini öyle verecek, dizilişini öyle gerçekleştireceksiniz ki (üslup) sizin gerdanlığınız diğerleri arasında fark edilsin. Velhasıl kalbiniz ne kadar mahir ise, diğer ifadesiyle kalbinize ne kadar sevgi, nezaket, zarafet ve aşk koyabiliyorsanız sizin şiir sarraflığındaki titizliğiniz de o ölçüde olacaktır. Hayatı bu zarafette yaşamayanların kalplerine Allah kabalık verir. Şiir, kütük kalpler ile o kütüğün içindeki heykeli gören kalpler arasında bir ölçüdür.
Eğer bir insan vaaz verecekse, doğruluğu belli metinleri kullanarak insanı ahlaken yüceltecek vaazlar versin
Reklam
Tanrı'yı ancak yarattıkları sayesinde bilebiliriz. Bir özelliği kavrayabilmek için bizi ona götürecek ilkeleri izlemeliyiz. Onun muazzam gücünü anlayacak araçlara sahip olamazsak, gücü hakkında sadece karışık bir düşünce yapısına sahip olabiliriz. Bilgeliğinin içinde işleyiş düzenini ve yöntemini bilmeden bilgeliği hakkında bir fikir sahibi olamayız. Bilimin ilkeleri bizi bu bilgiye götürür; insanı yaratan Tanrı bilimi de yaratmıştır ve insanoğlu ancak bu araç sayesinde Tanrı'yı görebilir.
Uydurma olmayan ve içinde özgün ilahiliğin tüm kanıtlarını barındıran tek din saf ve basit deizmdir. İnsanın inandığı ilk dindir ve muhtemelen inanacağı son din olacaktır. Saf ve basit deizm, zorba yönetimlerin amaçlarına hizmet etmez. Dine insan uydurmalarını karıştırmadan ve kendi nüfuzlarına almadan itici bir güç olarak kullanamazlar; bir din, kendilerini ve işlevlerini ona dahil edip sistem içinde bir hükümet benzeri bir parti olmalarını sağlamıyorsa rahiplerin açgözlülüğüne hizmet etmez. Kilise ve devlet arasındaki gizemli ilişki de başka türlü oluşamaz; insancıl kilise ve zorba devlet.
Yaratıcı hayatın ana damarı, özü, beyin kökü oyundur, terbiye değil. Oynama itkisi bir içgüdüdür. Oyun yoksa, yaratıcı hayat da yoktur, Uslu olunursa, yaratıcı hayat olmaz. Sessizce oturulursa, yaratıcı hayat olmaz. Sadece ağırbaşlı bir şekilde konuşulur, düşünülür, davranılırsa, çok az yaratıcı özsuyu çıkar. Kadınların garip olam aşağıtamasını; yeni ve olağandışı olandan kuşku duymasını; ateşli, coşkulu, yenilikçi olandan kaçınmasıni; kişisel olanı kişisellikten arındırmasını yüreklendiren herhangi bir grup, toplum, kurum ya da örgüt, bir ölü kadınlar kültürü istemektedir.
Örneğin, yeteneklerinin kabullenilmediği ailelerde büyüyen kadınlardan çoğu zaman, hem de tekrar tekrar, çok parlak başarılara imza atmaları istenir —kaldı ki, bunun kendilerinden neden istendiğini de bilmezler. Ailelerine değerli olduklarını kanıtlamaya çalışırken üç tane doktora yapmaları, Everest Tepesi'ne tırmanıp inmeleri ya da her türden tehlikeli, zaman-tüketici ve para-yiyen girişimin altına girmeleri zorunluymuş gibi hissederler. “Şimdi beni kabulleniyor musun? Hayır mı? Pekâlâ (iç çekme), o zaman şunu seyredin.” Sinirlerimizdeki üvey aile düğümleri —ne şekilde alırsak alalım— elbette bize aittir ve onunla etkili bir tarzda baş etmek bizim işimizdir.
Canavarla evlenmeye böyle rahatlıkla razı olunması,aslında kızlar daha çok küçükken, genellikle beş yaşından önce yapılan bir seçimin sonucudur. Kızlara, her türlü tuhaflığı —ister sevimli, isterse de sevimsiz olsun— görmezden gelmeleri, onları hoşa gider hale getirmeleri öğretilir. En küçük kız kardeşin “Hımm, sakalı aslında o kadar da mavi değil,” diyebilmesinin nedeni bu eğitimdir. “Nazik olma”ya dönük bu ilk eğitim, kadınların sezgilerini umursamamalarına neden olur. Bu an- lamda onlara bilerek yok ediciye boyun eğmeleri öğretilmiştir.
Reklam
İnsanın hayatının özünü teslim etme örüntüsü çocuklukta başlamış, kendi boşluğunu ve açlığını çoğaltmak için çocuğun yeteneklerini ve sevimliliğini isteyen bakıcılarca beslenmiş olabilir. Bu şekilde eğitilmek içsel yok ediciye çok büyük güç kazandiırir ve insanı başkalarının avı olmaya hazırlar. İçgüdüler uygun bir düzen içinde tekrar yerine konana kadar böyle yetiştirilen kadın, başkalarının konuşulmamış, yıkıcı psişik ihtiyaçlarının altında ezilmeye son derece duyarlı hale gelir. Genel olarak içgüdüleri sağlam olan bir kadın hayatını büyütmek yerine küçülten bir ilişkiye ya da duruma girdiğini anladığında, yok edicinin usul usul yanına sokulmuş olduğunu bilir.
Hiçbir kedi nasıl fare yakalayacağı hakkında gidip bir kılavuza danışmaz. O basitçe zıplar ve yakalar. O bir kedidir; bu kadarı yeterlidir. Hiçbir sertifikaya ihtiyaç yoktur, hiçbir danışmana ihtiyaç yoktur. Sen bir annesin. Bitti! Senin anne doğan gerekeni yapacaktır. Eğer sen doğalsan o kendini dengeleyecektir.
Hiçbir anne baba çocuklarının mutsuz olmasını istemez; onların mutlu olmasını ister. Sadece onların düşünme tarzı yanlıştır. Onlar şayet çocuklar doktor olursa, profesör, mühendis, bilim adamı olursa onların mutlu olacağını düşünürler. Bilmiyorlar! Onlar sadece ne olmak için gelmişlerse o olduklarında mutlu olabilirler. Onlar sadece içlerinde taşıdıkları tohum olabilirler.
Çocuğa hiçbir şey veremezsin sadece alabilirsin. Eğer çocuğa gerçekten bir armağan vermek istiyorsan, mümkün olan yegâne armağan budur: Müdahale etme. Risk al ve bırak çocuğun bilinmeyenin içine, meçhulün içine gitmesine izin ver. Muazzam bir korku anne babaları ele geçirir; çocuğa ne olacağını kim bilebilir? Bu korku yüzünden çocuğu belli bir yaşam kalıbına dökmeye çalışırlar. Korkuları yüzünden onu belli bir yola, belli bir amaca doğru yönlendirmeye başlarlar ama onlar korkuları yüzünden çocuğu öldürdüklerini bilmezler. O asla mutlu olamayacak. Ve o asla sana minnettar olmayacak; o her zaman sana karşı kin besleyecek.
Sen bana çocuklarımızın orijinal yüzünü nasıl koruyacağımızı soruyorsun. Doğrudan hiçbir şey yapman gerekmiyor. Doğrudan yapılacak her şey rahatsız edici olacaktır. Bir şey yapmama sanatını öğrenmek zorundasın. Bu çok zor bir sanattır. Bu çocuğun orijinal yüzünü korumak, kurtarmak için yapmak zorunda olduğun bir şey değildir. Ne yaparsan yap, orijinal yüzü çarpıtacaksın. Hiçbir şey yapmamayı öğrenmek zorundasın; uzak durmayı, çocuğun yolundan çekilmeyi öğrenmek zorundasın. Son derece cesur olmak zorundasın çünkü çocuğu kendi başına bırakmak risklidir. Binlerce yıldır bize şayet çocuğu kendi başına bırakırsak bir vahşi olacağı söylenmiştir.
111 öğeden 91 ile 105 arasındakiler gösteriliyor.