Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Koza'nın güncesinden... 15.09.2008 İnsan içinde iki kişiyi taşır, derdi beni büyüten kişi. Hangi tarafı seçeceğine ise sen karar verirsin. Tanrı, bu iki kişiyi benim içime hapsettiğinde renklerini de verdi: kahverengi ve mavi. Bir tarafta toprak var; mezarlıklar ile ölümler, solmuş çiçekler, ağlayan yüzler ve duygular. Korkular var, korkular. Endişeler, öfkeler ve bir o kadar nefretler. Kahverengimde acılar var. Bir tarafımda gökyüzü var; denizler ile okyanuslar, şimşekler, yağmurlar ve karlar. Korkusuzluk var, korkusuzluk. Başkaldırı, güç ve bir o kadar inanç. Mavimde acımasızlık var. İnsan içinde iki kişiyi taşır, derdi beni büyüten kişi ama sonra başka bir cümle daha söyledi: "Artık tarafını seçme vakti." Buradayım, tarafımı seçiyorum ve düşmanımın gözlerinin içine acılarımla değil, acımasızlığımla bakıyorum. Buradayım, duruyorum ve sadece gülümsüyorum. Buradayım ve kahverengiyi görmezlikten geliyorum, ben sadece canım yanmasın istiyorum. Buradayım ve başlıyorum; sokaklarımı yok eden herkesin sokaklarını talan etmeye geliyorum. "Sadece Koza"
Bir plan herkese göre oluşturulduktan sonra farklı işlere öncelik verilmesi Bi tık kırıcı oluyor. Ki ben bu tarz buluşmaları çok önemserim o yüzden plan yaptığım kişilerle bir şeyler planlandığında benim de önceliğim olmaya başlıyor. Bi de demezler mi "Canım başka bir zaman yaparız". Benim için bunu sindirene kadar başka bir zamanı yok.
Reklam
Madem düşmek bu dünyanın bir huyu, o halde kalkmayıda kendimize huy edinmeliyiz. Geleceği görmek için münnecim olmaya gerek yok. Düşeceksin ve daha çok düşeceksin. Bu kesin. O halde kendini koşullayabilirsin. Düştüğünde ne kadar erken kalkarsan o kadar senin için iyi. Düşmekten yoruldum artık, bıktım artık, çok düştüm, demenin dizlerine bir faydası var mı? Kalkmaktan başka yapacak iyi bir şeyin var mı? Ne anlamı var oturup sızlanmanın, bizde insanız canım demenin. Bu dünyada bu böyle. Rahat yok. Düşmemek yok. Acının olmadığı bir yer değil, dünya. Sen menziline odaklan. Domino taşı misali. O sürekli yıkılacak. Yaptığın onca taş teker teker yıkılacak. Bu böyle, dünya böyle bir yer. Asıl soru sen ne yapacaksın? Yıkılan taşları, isyankar bir eda ile izleyecek misin? Yoksa elini yıkılan taşların arasına koyup, tekrar dizmeye mi başlayacaksın?
beyoğlu sokaklarında bir şubat soğuğunda beni uğurla çünkü bugün hayatından defoluyorum, aşk yasal cinayetmiş ve kaptanım yangınlı şiirler yazıldı ağır romanlar eşliğinde, öylesine kor oldu ki yüreğimin en sapa yerlerinde muhalif hisler. bu hislerin enkazı gebe oldu ruhumda taşıdığım amansız facialara. ben iyileşmeyi beceremedim bir ecza deposuna
Merham ve Merhem
Üç günlük dünya, gidenin, kalanın ve yananın tuttuğu. Verilen her söz umuttu. Ben unutulmaya yüz tuttum. Göremedim ondan başkasını Sorma, sorma bu aşk nasıl.
"Sana bir garson mu tecavüz etti?"
Daha çok evlerimizde yemek davetlerinde bir araya geldiğimiz, hoşça vakit geçirdiğimiz bir aileyle ara sıra dışarıda da buluşurduk… Bazen çocuklarımızı da alıp bir kebapçıya, bazen de çocukları evde bırakıp balık yemeğe veya gece kulübüne giderdik… Arkadaşımızın kocası, evde gayet uyumlu, ne olsa yiyen, çocukların gürültüsünden asla rahatsız olmayan sakin bir adamdı… Onlar bize geleceği zaman yemek yapmak zevkti… Öyle güzel iltifatlar alırdım ki, kendimi iyi hissederdim… Amaaaa bir lokantaya gittiğimizde içinden korkunç bir adam çıkıyordu… "Oğlum, önce bir tabak maydanoz getir…" Maydanoz mu? Neden önce maydanoz? Evde maydanoz filan yemez… "Bir saattir buz bekliyoruz! Bu maydanozun limonu nerede, biz mi söyleyeceğiz her şeyi canım?" O, bu tavrı hiç sevmiyor, adam bağırdıkça ezilip büzülüyordu… Ara sıra olduğu için katlanıyordu… Sürekli garsonlardan özür dileyerek yemeğini yemeye çalışıyordu. Evde bizden su isterken bile rahatsızlık verdiğini düşünen bir adam için katlanması zor bir durumdu. "Bu nasıl lakerda? Kaldır şunu! Kızarmış ekmek yok mu?" Eşi de rahatsız oluyordu ama pek bir şey söyleyemiyordu… Her defasında belki yapmaz diye umutla gidiyorduk. Bir gün yine bir balıkçıya gittik. Oturur oturmaz, "Maydanoz bize…" dedi. Bizimki de gaflet işte!… Yine başladı… "Oğlum, bekleyeceksek başka yere gidelim! Şu örtüyü kaldır, görmüyor musun, lekeli…" O, sakin sakin baktı… Yüzünde muzır bir gülümseme… Gayet yumuşak bir ses tonuyla, "…cığım, sana bir garson mu tecavüz etti?" deyiverdi. Dördümüz de kahkahalarla güldük…
Sayfa 161 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Sana Bir Tanrı Getirdim
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi Hani sen iyiydin Halden anlardın Hani sen git demiyecektin bana Ve ben herşeye rağmen gelecektim İçimde bir umut Ellerimde olgun meyvalar Dünya nimetleri
Bir Gecelik Tutuklanma: 14 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Atsız'ın tutuklandığına dair bir haber vardır: "Yazar Nihal Adsız, hakkında kesinleşmiş bulunan bir yıl iki ay hapis cezası için çıkarılan yakalama müzekkeresi uyarınca Emniyet Müdürlüğü İnfaz Bürosu tarafından dün tutuklanmıştır." (Akgöz 2016: 232'den). 12/13
Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir,
Reklam
Bir yokuştum, nereleri aştım..
Cayıyorsam, canım, ederimden Ne acımdan ne de kederimden Sana yıldızları ödediğimden Ama haberin yok bunun bedelinden Bi' yanım korktu, bi' yanım âşık Bi' yanım yandı en güzelinden Bi' yokuştum, nereleri aştım Ama sana geldim ta ezelimden #sanayıldızlarıödediğimden.. 💫
424 syf.
·
Puan vermedi
·
39 günde okudu
Sonunda, nihayet, çok şükür ki #okudumbitti Yıllardır kitap okumaya ara vermiş olsam da, canım biraz okumak istedikçe elime alıp okuduğum kitap bitti. Yarım bırakmayı sevmediğim için başka kitaba başlamadım. Kitap klasik olay örgüsünü takip etmek için okunabilecek akıcı bir üslupla yazılmış. Edebi bir yazım şekli yok. Karakterler sıradanlıktan çok uzak. Hisleri, yaşadıkları hatta yaptıkları yapacakları bile tahmininizden hep daha farklı oluyor. Sanki sonu biraz aceleye gelmiş gibi. Ben yine de ağladım sonunda Tavsiye eder miyim bilmiyorum. Okumasanız da bir şey kaybetmezsiniz bence
Ölüme Fısıldayan Adam
Ölüme Fısıldayan AdamBüşra Yılmaz · Epsilon Yayınları · 202013,1bin okunma
Bana bu dünyadaki bütün acılari yasattın acının türlüsünü tattirdin. . . Her gecenin sonsuz karanliginin icine hapsettin beni... Uykularimi aldin benden... Gözyaslarim pinar gibi akti sayfalarca özlem karaladim senin icin... Bir Sevginin bedeli neden bu kadar ağırdı ki . . . Benim sana en buyuk zararim seni sevmekti senin gözlerine bakarak bu dünyayi bitirmek gibi hayallerim vardi benim... Sen kendininde sana verilen sevgininde katilisin unutma hem kendini hemde seni seveni öldürecek kadar hastasin sen. . . Canim çok yanıyor allahim lütfen sen sar yaralarimi benim bu karanlikta ve acinin içinde senden başka kimsem yok . . . Sadece sevdim onu bütün hatalarına rağmen sevdim onu o kadar masum sevdimki ona hayrandim onun butun hatalarini hata olmadigini kendime anlatip kendime bile yalan söyleyecek kadar cok sevdim onu. . . O bu sevginin nankörüydü hep sen bunu ona sor allahim.... Bana cektirdigi bütün acıları misliyle çeksin uğruna döktüğüm her bir damla gözyasini misliyle döktür allahim lütfen sen herşeyin sahidisin sen herşeyi bilensin ve kimin hakkina ne düşüyorsa sen onu ver. . . Gözlerime bakip verdigi ve tutmadigi her bir söz için kurdurdugu ve yasatmadigi yarim bıraktigı her bir hayal icin onun yarinlarinda ondan hesap sor allahim canim çok yaniyor lütfen bu kez ona onun yaşattigini yaşat... Ben onu sadece sevdim küçük bir kız gibi saf ve masumca bazen bir kadin gibi tutkuyla bazen bir aşık gibi hayranlikla ama onu sadece sevdim ... Sevmenin bedeli bu kadar ağır olmamaliydi... Insan nasıl kendisine verilen sevginin nankörü olabiliyordu?
280 syf.
10/10 puan verdi
Düşerken tutunduğunu bırakamazsın, unutamazsın, vazgeçemezsin..
Allah kimseyi düşürmesin diyelim öncelikle. Ama Düşersek de tutunduğumuz yürekler İnşaAllah hep vefâlı, vicdanlı, merhametli olur. Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû .. بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم Her ne kadar dini kitap olmasa da düstur üzere böyle başlıyoruz yorumlara hep. Çizgimizi bozmayalım.. ☻ En
Düşerken
DüşerkenTarık Tufan · Doğan Kitap · 20226,2bin okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.