Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ümit beni bir gün daha aldattı, bak
Yine hicran ile gün bitti, güneş battı gönül. Yazık, ümit seni bir gün daha aldattı gönül... Sözlerini anlamadığı, ama usul usul içine işleyen bu müzik, kâtibi adeta kendine çekti. Daha iyi duyabilmek için yukarı çıktı, Aziz Bey’in odasından içeriye başını uzattı. Yüzünde hayranlık ve hayret vardı, ama kendi müziğinin nağmelerinde kaybolan Aziz Bey farkında bile değildi. Şarkı bitti, Aziz Bey başını kaldırdığında kâtibi karşısında gördü, kırık bir gülümsemeyle baktı. Kâtibin anlamadığını bile bile, “İşte böyle kâtip efendi,” dedi. “Ümit beni bir gün daha aldattı, bak.”
insan eşya almayı sevmese de boşluklar zamanla doluyor, sonra bir bakıyor, teslim etmiş kendini eşyalara. ağabeyim de farkında olmadan boşlukları doldurdu. ‘ mutlu ailenin tarifi üç aşağı beş yukarı aynıdır ’ derdi, ‘ ama bir de mutsuz ailelere bak, hiçbiri diğerine benzemez. ’
Reklam
Sevdiklerimizin değerini bilelim:(
(okumak isteyenler için çok uzun ama duygusal bir metin bırakıyorum buraya -bendenizden-) (Askerden dönen Necmi'nin annesini kaybetmesi üzerine arkadaşına bunu anlatması) Necmi başını büküp olayları tek tek anlatmaya başladı. ‘Valla devrem ne sen sor, ne ben söyleyem. Bizimkiler de bilmez ama benim sonum yakındır. Benim Valideyi hatırlar
Bak işte sen zaten bilmiyormuşsun, ben de unuttum. Demek ki aşağı yukarı eşit durumdayız.
Film Önerisi (alıntı değildir)
Aslan Kral Ateşböceklerinin Mezarı Arabalar Avatar Ailem Robotlara Karşı Alice Harikalar Diyarında Aquaman Açlık Oyunları
Ta Ulu Nehir'in ve Boz Toprakladın Üzerinden, fersah fersah uzaktan geldi Şafak, alev gibi al rengiyle. Yüksek sesle öttü borular onu karşılamak için. Rohan Süvarileri aniden canlandılar. Borular boruları karşıladı. "Merry ile Pippin, berrak ve serin havada, kişneyen savaş atlarını ve aniden şarkı söylemeye başlayan bir sürü adamı duydular. Güneşin ucu dünyanın sınırından yükselmiş, ateşten bir kemer olmuştu. Sonra muazzam bir bağırtıyla Süvariler Doğu'dan saldırıya geçti; kırmızı ışık zırhlar ve mızraklar üzerinde parıldadı. Orklar bağırarak ne kadar okları kalmışsa fırlattılar. Hobbitler birkaç atlının düştüğünü gördü; fakat hizalarını bozmadan tepeciği aşıp diğer tarafa geçtiler, dönerek yeniden saldırdılar. Hayatta kalan ama birer birer ölüme kadar izlenen çapulcuların çoğu o zaman çözülüp, oraya buraya kaçmaya başladı. Fakat kara bir üçgen şeklinde ilerleyen takımlardan biri azimle orman yönüne gidiyordu. Yamaçtan yukarı çıkıp dosdoğru onları seyreden hobbitlerin olduğu yana yöneldiler. Artık iyice yaklaşıyorlardı ve kaçacakları kesin gibi görünüyordu: Önlerini kesen Süvariler'den üçünü devirmişlerdi bile." "Çok seyrettik, dedi Merry. "Bak Uglük orada! Onunla bir kere daha karşılaşmak istemiyorum." Hobbitler dönerek ormanın gölgesine dalıp kaçtılar."
Reklam
‘Mutlu ailenin tarifi üç aşağı beş yukarı aynıdır’ derdi, ‘ama bir de mutsuz ailelere bak, hiçbiri diğerine benzemez.’
Sayfa 28 - Can YayınlarıKitabı okudu
General Sarrail, "Boğaziçi sahillerinde bir miktar Rum tüccarı olduğu için, Trakya'nın ve İstanbul'un Rumlara ait olduğunu kabul etmek çok gülünç bir iddiadır" diyordu. İşte bu karışık ve sıkıntılı ortam içinde İngiliz Kabinesi, Lord Curzon'un Türkleri Doğu Trakya ve İstanbul'dan yoksun bırakan planını tartıştı. Planın aleyhinde konuşanlar oldu, özellikle Hindistan İşleri Nazırı Montagu, bu meselenin Hindistan'da büyük olayların çıkmasına sebep olacağını söyledi. Gerçi Lord Curzon, planını kuvvetle savundu fakat bu plan, Lloyd George ve Balfour'dan başka taraftar bulamadığı için, 6 Ocak 1920'de, kabine tarafından reddedildi¹⁰. ¹⁰ Lord Curzon, planının reddedilişini 7 Ocak 1920'de aşağıdaki şekilde protesto etti. "Dün kabinede çoğunlukla alınan karara ...... Türklerin İstanbul'da bırakılması kararına karşı ısrarlı ve ciddi muhalefetimin protokole geçirilmesini istiyorum... Verilen kararın kısa görüşlülük ifade ettiğine ve uzun bir zaman için kararların isabetsiz olduğuna inanıyorum... Hindistan'da karışıklıkları önlemek maksadıyla... Avrupa'nın aşağı yukarı beş yüz yıldan beri beklediği ve bir daha geri gelmeyecek olan bir fırsatı kaybettik. İstanbul'da uysal bir Türk hükümeti görmek... fikri, kanaatimce bir hayaldir... Bütün bunların dışında, uğrunda doğuda dövüştüğümüz ve Gelibolu'da fedakârlığına katlandığımız esas hedefin... tam elde edeceğimiz bir anda bir tarafa itilmesinden dolayı üzülmekteyim". Bak, G. Jaeschke, 4, s. 54.
“Haydi yukarı Sam evlat!” dedi Frodo. “Şimdi elimi yakala!” “Kurtar beni Bay Frodo!” dedi nefes nefese Sam. “Booldum. Elini göremiyorum.” “İşte burada. Çimdikleme oğlum! Seni bırakmam. Ayaklanm çırp, debelenip durma, yoksa kayığı devireceksin. Tamam işte, yan tarafa tutun sen, ben de küreği kullanayım!” Bir iki kürek darbesiyle Frodo kayığı tekrar kıyıya getirdi, Sam sıçan gibi ıslanmış bir biçimde sudan çıkabildi. Frodo Yüzük’ü çıkartarak tekrar karaya ayak bastı. “Bütün bu karışık belalar içinde sen en beterisin Sam!” dedi. “Ah Bay Frodo, çok insafsızsın!” dedi Sam titreyerek. “Böyle bensiz gitmeye kalkışman içime oturdu. Eğer doğru tahmin etmeyeydim şimdi nerelerde olacaktın?” “Sağ salim yolumda.” “Sağ salimmiş!” dedi Sam. “Tek başına, benim yardımım olmadan ha? Buna dayanamazdım, ölüp kalırdım.” “Asıl benimle gelirsen ölüp gidersin Sam,” dedi Frodo, “buna da ben dayanamam.” “Onungarantisi yok, amaarkanda kalırsam yüzde yüzölürüm,” dedi Sam. “Ama ben Mordor’a gidiyorum.” “Bunu gayet iyi biliyorum Bay Frodo. Elbette ki oraya gidiyorsun. Ve ben de seninle geliyorum.” “Bak Sam,” dedi Frodo, “beni oyalama! Diğerleri her an geri gelebilir. Eğer beni burada yakalarlarsa onlarla tartışıp açıklama yapmak zorunda kalacağım, bir daha ne böyle fırsat nede cesaret bulurum. Halbuki hemen gitmem gerekiyor. Tek yol bu.”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.