Modern zamanlardan önce dinler, tarım gibi dünyevi konulara dair çeşitli sorunları çözmekten sorumluydu. Ne zaman ekilip ne zaman biçileceği ilahi takvimlere göre belirleniyor, yağış miktarını artırmak ve haşerattan korunmak için ayinler düzenleniyordu. Kuraklık ya da çekirge istilası gibi nedenlerle tarımda kriz yaşandığında tanrıya yalvarsınlar diye din adamlarına baş vuruluyordu. Tıp da dinin alanına giriyordu. Hemen her peygamber, guru ve şaman şifacılık rolü de üstlenmişti. Dolayısıyla Hz. İsa vaktinin çoğunu hastaları iyileştirmeye, körlerin gözünü açmaya, dilsizleri konuşturmaya ve delileri insafa getirmeye harcıyordu. Eski Mısır' da ya da ortaçağ Avrupa'sın da yaşıyorsanız hastalandığınızda büyük ihtimalle doktora değil büyücüye görünüp hastaneye gitmek yerine bilindik bir tapınağı ziyaret ederdiniz.
Son dönemlerde şamanların ve mucize yaratan peygamberlerin yerini biyologlar ve cerrahlar aldı. Şimdi Mısır' da çekirge istilası yaşansa, Mısırlılar yine Allah'tan yardım isteyebilir (Neden olmasın?) ama daha güçlü zirai ilaçlar ve böceklere dayanıklı buğday ırkları geliştirmeleri için kimyagerlere, böcekbilimcilere ve genetikçilere başvurmayı da ihmal etmezler. Dindar bir Hindu'nun çocuğu ağır bir kızamığa yakalansa, baba Dhanvantari'ye dualar edip yerel tapınağa çiçekler ve şekerler bırakır ama çocuğunu en yakın hastaneye götürüp doktorların eline teslim ettikten sonra. Şifacıların son kalesi akıl hastalığı bile bütünüyle bilim insanlarının eline geçiyor; üfürükçülüğün yerini nöroloji, cin çıkarmanın yerini Prozac alıyor.