Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık.
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Sayfa 422 - Büyük Doğu Yayınları - 100.Baskı - 2022
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
"Sabık Şair" ifadesi bu kadar bâtıl!.. O kadar bâtıl ki, doğrudan doğruya fiil bakımından bile... Sabık şair "Çile" den başlayarak "Sakarya Türküsü, "Zindandan Mehmed'e Mektup" ve daha niceleri gibi, şiirde ve her şeyde ön eserlerini bu sabık şair çığırında yazmış ve belirtildiği gibi "lâhik -yetişen ulaşan- şair" devrinin bir buçuk ciltlik verimini bu devre içinde 80 cilde ulaştırmıştır. Ne çare ki, Bâbıâli katırlarına saman yerine (orkide) verilirse, katır onu tükürür ve "nerede benim samanım ve samanımın şiiri?" diye anırır...
Sayfa 265 - Sabık Şair, 2. Baskı 1976, Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
" Bir alem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde. Üst üste sorular soru içinde. Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu?"
Sükût... Kıvrm kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneșe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha
Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!
Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Hâlimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üs beş karanfil...