Sözlerin Asılları
"Yüzsuyu" deyimi mecazen şeref, haysiyet, itibar, namus manalarına gelir. Günümüzde, onurunu sarsacak kadar yalvarmak manasında "yüzsuyu dökmek" şeklinde yaygınlaşmıştır. "Yüzü suyu hürmetine" olarak da kullanılan ifade, 11. yüzyıl kaynaklarında "yüzi suvluk tutmak (yüzü sulu tutmak)" şeklinde, şerefli olmak manasında kullanılır. Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'inde, yüzsuyu deyimi yüz suwı-yüz, suwlan-yüz, suwlug şekillerinde görülmektedir. Yusuf Has Hacib, 1069'da tamamlayıp Karahanlı hükümdarına sunduğu eserinde, bu deyime şu şekilde yer verir: "Yüzün tutçı suvlug tutayın tese Tilin sözleme sözni yalgan usa" (Daima şerefli ve haysiyetli olayım dersen/Dilin yalan söz söylemesin)
Fatih Sultan Mehmed İstanbul'un fethinin getirdiği güç ve prestiji kullanarak bir dizi reform yapacak ve merkezkaç kuvvetleri kontrol altına alıp sultanı odağa koyan bir idare tesis etmeyi başaracaktır. İlk önce, Çandarlı Halil Paşa'yı idam ettirerek veziriazamlık makamını nesillerce bırakmayan bu rakip aileyi saf dışı bırakmıştır. Artık vezirler ağırlıklı olarak padişahın kapu halkından gelen devşirmelerden oluşacaktır. Onyedinci yüzyılın ortalarına kadar göreve gelen 78 Osmanlı sadrazamının sadece 11'i Türk kökenlidir. Türk bir ulema ailesi olan Çandarlıların aksine, hiçbir yerel bağlantısı olmayan ve Enderun'da adeta yeniden imal edilen bu nevmüslim (Fars. nev: yeni, nevmüslim: yeni Müslüman olmuş) kulların padişahlarının sözünden çıkması artık çok daha zordur.
Sayfa 15
Reklam
Bağdat, 9.yüzyılda entelektüel açıdan Akdeniz dünyasına öncülük etmiştir: Antik Çağ uygarlıklarının büyük klasikleri burada çevrilmiş, hastane fikri burada bulunmuş, cebir burada geliştirilmiş ve felsefede önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. 11. yüzyıla gelindiğinde, kökten dinciliğin katı kurallarından ötürü, Bağdat artık önemini yitirmişti.
Sayfa 17 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
11. yüzyıl; imam Gazali’nin verdiği eserlerle İslam’da içtihat kapısını kapatması ile başlayan ve günümüze kadar uzayan skolastik bir çağdır. İbni rüşt’ün Gazali’ye aynı dönemdeki akılcı büyük itirazı da hala önemini korumaktadır. İslam dünyasının yükselişini zamanla sonlandıran , akıl ve bilim kapısını kapatan, felsefenin kafirlik sayıldığı, insan aklının teslim alındığı, esas olarak günümüz Sünni İslam kültürü havzasını hala etkisi altında tutan, uzun ve tartışmalı bir dönemdir. Aklın değil naklin, yani tanrısal esinin, vahyin esas alındığı çağdır. Diğer bir ifadeyle İslam dünyasının günümüze uzanan orta Çağı dediğimiz dönemdir. Her şey ünlü Selçuklu veziri azamı Nizamülmülk’ün , imam Gazali saraya danışman yapmasıyla başlıyor. İmam Gazali, farklı felsefi akımlar ve mezhepler arasında bölünmüş ümmeti soru Soran, eleştiren ve itiraz eden bir kütle değil, itaatkar ve kutsal metinlerin bilinen, yüzeysel anlamına teslim olan bir topluluk şeklinde tasarlıyor. Akli değil inançsal İslam çağını başlatıyor. Bu kitapta, bu sorunun, yani İslam toplumlarında akılcılığın bastırılmasının tarihsel kaynaklarının neler olduğu da araştırılacaktır.
Burada, Kürdlerin bir azınlık olmadıklarını da vurgulamak gerekir. Kürdler, Kürdistan'da kendi yurtlarında, kendi ülkelerinde yaşamaktadırlar. Bölgenin yerli halkı olup, buraya başka bir yerden gelmemişlerdir. Örneğin Türklerin Anadolu'ya gelmeleri 11.yüzyılın ikinci yarısına rastlanmaktadır.
İslam dünyasında Müslüman aklının mühürlenmesi, yani içtihat kapısının kilitlenmesi iki yolla gerçekleşti: birincisi; insan aklının gerçeğin bilgisine ulaşma yeteneğinin sınırlı olduğunu kabul etmekti. İkincisi ise gerçeğin bilinemez olduğunun kabulüydü. İnsan aklı ve bilimin gerçeği tam olarak bilemeyeceği şeklindeki dogmanın egemenliğiydi. Bir
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.