Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cafer Yalın

Cafer Yalın
@Alzheimer
A woman does not wear a dress. She lives in it.
Reklam
Dancing and Riding or Women and Horses
'It's like asking a woman to dance,' the old man often said. Tom's grandfather was a great dancer. 'You're frightened that she's going to refuse you. But if you show your fear, then she will refuse you. And if she doesn't want to dance, she won't enjoy it. So you won't enjoy it. 'Dancing and riding, it's the same thing. It's about trust. You've got to move together. And you've both got to want to do it.'
Mantık ve duygular
It's easier to teach than to follow your own advice. The brain may give us wise advice, but its voice is not as loud as our emotions.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kibir ve Ölüm
Zaman zaman bu dünyada bir adam kalkar Şişinerek: işte buradayım! der. Kısa bir düş boyunca sürer zaferi, Ölüm gelmiştir bile ve: işte buradayım! der. ÖMER HAYYAM
Remember that brave soldiers and fast horses are only half the story. We only win wars when strong men are ready to fight in the right place at the right time.
Reklam
"Yoksulluk ve proletarya, modern devletlerin organizmalarından kaynaklanan irinli yaralardır. İyileştirilebilirler mi? Komünist doktorlar, mevcut organizmanın tümüyle yok edilmesini, imhasını önermektedirler... Kesin olan bir şey varsa o da, eğer bu adamlar harekete geçecek gücü kendilerinde bulurlarsa, bu siyasal değil toplumsal bir devrim; bütün mülkiyete karşı bir savaş, tam bir anarşi olacağıdır. Bu durum yeni ulus devletlerin kurulmasına yol açabilir mi, yol açarsa bu hangi ahlaki ve toplumsal temeller üzerinde olacaktır? Geleceğin örtüsünü üzerinden kim kaldıracak? Rusya’nın burada oynayacağı rol ne olacaktır? "Kenara oturup rüzgârın çıkmasını beklerim” der bir Rus-atasözü."
Eğer yaşam paranın satın alabileceği bir şey olsaydı Zengin yaşamalı, yoksul ölmeliydi. 
1830’un ılımlı liberal hükümetlerinin bir özelliği olarak oy hakkının mülkiyetle sınırlanmasındaki ısrarda, salt siyasal yanlılığın ötesinde bir şeyler vardı; mülk biriktirme becerisi gösterememiş biri tam bir adam değildi, o nedenle tam bir yurttaş da olamazdı.
Milletlerin Gözü Açılıyor
“Bana kalırsa” dedi Kolokotrones, “Fransız Devrimi ve Napoleon’un yaptıkları, dünyanın gözünü açtı. Milletler, daha önce hiçbir şey bilmiyordu; halk, kralların yeryüzündeki Tanrılar olduklarını, onların ne eylerlerse güzel eylediklerini söylemeye mecbur olduğunu düşünüyordu. Bugünkü değişiklikle insanları yönetmek çok daha zor olacak.”
"Keşfedilen" büyük pazar Doğu
Hindistan, sistemli olarak endüstrisizleştirilmiş ve buna karşılık Lancashire’ın pamukluları için pazar haline getirilmişti: 1820’de bu alt kıta, sadece 11 milyon yarda pamuklu alırken, 1840’ta bu rakam çoktan 145 milyon yardaya çıkmıştı. Bu, sadece Lancashire’ın pazarlarının memnunluk verici boyutlarda genişlemesi anlamına gelmiyordu; dünya tarihinde de büyük bir dönüm noktasıydı. Çünkü Avrupa, tarihin başından beri her zaman Doğu’ya sattığından daha fazlasını Doğu’dan ithal etmişti; çünkü Doğu, Batı’ya sattığı baharat, ipek, patiska, mücevher vs. karşılığında Batı’nın hemen hiçbir şeyine ihtiyaç duymuyordu. İlk kez Endüstri Devrimi’nin pamuklu kumaşları, o zamana dek külçe altın ve gümüş ihracatıyla soygunculuk karışımı bir yöntemle dengede tutulmuş bu ilişkiyi tersine çevirdi. Sadece muhafazakâr ve kendilerine yeten Çinliler, hâlâ Batı’nın ya da batının denetimindeki ekonomilerin sunduklarını satın almayı reddediyorlardı, ta ki 1815-42 arasında batılı savaş gemilerinin de yardımıyla batılı tüccarlar, Hindistan’dan Doğu’ya en masse [kitlesel] ihraç edilebilir ideal bir meta buluncaya kadar: Afyon.
Reklam
1789-1848 arası dönem ve devrimler
1789-1848 büyük devrimi, ‘endüstri’ olarak endüstrinin değil, kapitalist endüstrinin; genel olarak özgürlüğün ve eşitliğin değil, orta sınıfın ya da burjuva liberal toplumun; ‘modern ekonomi’nin veya ‘modern devlet’in değil, merkezinde, birbirine komşu ve rakip Büyük Britanya ve Fransa devletlerinin bulunduğu dünyanın özgül bir coğrafi bölgesindeki (Avrupa’nın bir bölümündeki ve Kuzey Amerika’nın birkaç bölgesindeki) devletlerin ve ekonomilerin zaferiydi. 1789-1848 dönüşümü, bu iki ülkede ortaya çıkan ve oradan bütün dünyaya yayılan özünde ikiz bir kargaşadır.
200 Yildir Neden Bocaliyoruz - Niyazi Berkes Vaktiyle, Lausanne konferansında çetin didişme­lerden sonra anlaşmaya varıldığında, avuca giren ku­şu kaçırmış olmanın hıncı içinde İngiliz delegasyonu­nun başı olan Lord Curzon şöyle demiş: "Davayı ka­zandınız. Size istediklerinizin hemen hepsini bahşet­tik. Fakat unutmayınız ki bir gün gene bizim yardımı­mıza muhtaç olacaksınız. Bir gün mali güçlükler sizi çaresizlik içinde koyunca, bütçenizi denkleştirmenin mümkün olmadığını görünce, hatta memurlarınızın maaşlarını veremez hale gelince gene bize gelecek ve Paris'ten, Londra'dan yardım isteyeceksiniz. İşte o zaman, şimdi elde etmekle haklı olarak iftihar ettiğiniz hakların çoğunu birer birer tekrar elinizden alacağız."
Kanun, eski Yunan’dan beri “büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı”
Yığın
Yığını kolayca kandırabilirsiniz, duyguları hiçbir temele dayanmaz. Yığın düşünmez, mâruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince arslanlaşır, nöbet geçince her mukaddesi unutuverir. Büyük bir milletin duyguları ölçülü, düzenli, devamlıdır.
“Planımızın başarıya ulaşması için destekleyeceğimiz liderlerin geçmişlerinde kara lekelerin olması gereklidir. Bu liderler sırlarının açıklanmaması karşılığı bizi destekler ve amacımıza hizmet ederler. İnsan karakteri elde edilen imtiyaz, avantaj, onur güç ve para kaybını istemez.”... Rothschild Para İmparatorluğu George Armstrong
Sözde Sınıfsız Toplum
Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu Yine bir akşam Sovyet Elçiliği’nde –ki Ankara’da buraya Chezles Bol­chéviks denirdi– Gazi’nin muzipliği tutmuş ve elçiye takılmaya başlamıştı. Elçiliğin salonu pahalı halılarla süslüydü; masalar yemeklerle dolup taşıyor, yalnız üzerlerine asılmış olan Lenin’in ve Marx’ın portreleri, havaya biraz sıkıntı veriyordu. Mustafa Kemal birkaç kadeh votka içtikten sonra ev sahibine döndü ve, “Bu ziyafeti hazırlayanlardan hiçbirini burada göremiyorum,” dedi. “Çağırsanız da onlar da gelip aramıza katılsalar.” Büyükelçi sıkıntılı bir duraksama anı geçirdi. Sonra aşçı ile öteki hizmetçileri çağırttı. Onlar da kalabalık bir grup halinde gelerek, Gazi’nin “sınıfsız sofra” dediği ziyafete katıldılar. Birkaç kadeh sonra bu konuda daha da coşarak Sovyet Devrimi’nin temelini oluşturan eşitlik ilkeleri üzerinde bir konuşmaya girişti. “Çalışma saatleri dışında bütün insanlar eşittir,” diyordu. “Sizin ihtilaliniz sınıflar arasında ayrılık tanımaz. Müslümanlıkta da böyledir. Zenginlerle fakirler arasında fark yoktur.” Arkadan, içkisini tek başına içen bir kapıcıya döndü: “Tovariç,” dedi. “Öyle yalnız içmek olmaz. Gel, kadehlerimizi doldurup birlikte içelim. Türkçede bir atasözü vardır: “Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar.” Herkes şerefe kadeh kaldırdı, arkadan dans başladı. Elçilikten çıktıkları zaman Mustafa Kemal arkadaşlarına, “Buna ne buyurursunuz?” dedi. “Hem eşitlikten dem vururlar, hem de sıra yiyip içmeye gelince ortaya bir sınıf farkı çıkarırlar.”... Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu Lord Kinross