Biz insanlar, doğamız gereği ölümlü yaratıklar olmamıza rağmen, ölümün kovanına çomak sokmadan duramayız. Bu adeta bizim için bir onur meselesidir: Mücadele etmeden teslim olsak, hemencecik pes etsek yaşamanın ne anlamı kalır ki? Giyotin kimin kafasını keser? Altına boynunu uzatan mahkumun. İda mangasının mermileri kimin göğsünü deler geçer? Karşılarına dikilen kişinin. Ölüm, tıpkı doğruluğu kanıtlanabilen bir matematik formülü gibi kendine has, tuhaf bir güzelliğe sahiptir.
Öç almak isteyen veya genel olarak kendini korumasını bilen dişli kimseler bunu nasıl yapar? Böyleleri kendilerini öç hissine kaptırdılar mı, bu duygu varlıklarında her şeyi siler süpürür. Böyle bir adam kudurmuş bir boğa gibi, boynuzlarını öne eğerek hedefe doğru atılır ve ancak önüne çıkan bir duvar onu durdurabilir (bu arada, o içi dışı bir adamlar, o iş güç sahipleri böyle bir duvarla karşılaşınca içtenlikle duruverirler. Onlar için duvar, düşünebilen ve bu yüzden de eli böğründe bekleyen bizler için olduğu gibi, ciddiliğine kendimizi dahi inandıramasak da sevinçle, dört elle sarıldığımız bir geri çekilme bahanesi değildir. Hayır, onların vazgeçişleri son derece içtendir. Duvarın onlar için yatıştırıcı, huzur verici, hatta bir dereceye kadar mistik bir anlamı vardır... İşte ben, içi dışı bir insanı, tabiat ananın şefkatle, özene bezene yarattığı, gerçek, normal insan olarak görürüm. Böyle bir adamı delicesine kıskanırım. Ahmak olmasına ahmaktır; bunun aksini iddia edecek değilim, fakat normal adamın ahmak olması gerekmediği ne malum? Belki bu halin kendine göre güzelliği bile vardır.
Örneğin, ben son derece onurlu bir adamım. Bir kambur ya da bir cüce kadar da evhamlı, alınganımdır, gene de öyle zamanlar oldu ki, birisi yüzüme şamar aşk etse sevinç duyardım belki. Ciddi söylüyorum; herhalde bunda bambaşka bir zevk, şüphesiz umutsuzluktan doğan zevk bulabilirdim; umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan. Tokadı yiyince, bilinç öyle bir ezilir ki, pestile döner. Bana en çok dokunan, suçlu olsam da olmasam da her zaman bir çeşit tabiat kanununa uyar gibi, herkesten önce kendimi suçlu görmemdi. Bu ilkin, çevremde herkesten akıllı olmamdan ileri geliyor. ( Kendimi daima etrafımdakilerin hepsinden akıllı sayar, hatta inanır mısınız, bazen bu yüzden utanç duyardım. Zaten hayatımda kimsenin yüzüne doğruca bakamaz, hep bakışlarımı kaçırdım.)