Doğduğumuzda konuşmayı bilmeyiz ve kendimizi nasıl ifade edeceğimizi bilmeden ölürüz. Hayatımız konuşamayanın sessizliği ve anlaşılmayanın sessizliği arasında akıp gider, faydasız ve esrarengiz bir kader de bu akışın etrafında gezinip durur - tıpkı hiç çiçeğin olmadığı yerde gezinen bir arı gibi
Yalnızlık, ah o canımızla çerçeveli kapımız, penceremiz. Ey anıların dalsız gölgesiz günbatımı... Bilmem ki bir gün açılır mısınız zamanın gök bahçelerine.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah.. dedim sonra
Ah!
Düşlerim saçma birer sığınak, yıldırıma karşı şemsiye açmaktan farkı yok. öylesine cansız, öylesine acınacak durumdayım; hareketlerden, çaba harcamaktan öylesine uzağım.kendi benliğimin ne kadar derinine dalarsam dalayım,düşlerdeki tüm yollar beni kaygı dolu düzlüklere çıkarıyor