Bütün bunlar yirmi dört yıl önce oldu, ancak onun hakaretleriyle binlerce insanın önünde aşağılandığım o ânı her hatırladığımda damarlarımdaki kanın donduğunu hissediyorum. Kibirle, şımarıkça, ruh, fikir, duygu dediğimiz, ıstırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf, zavallı, acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum, çünkü bunlar en üst düzeyde bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor, çünkü böyle anlarda dahi insan üzerine yıldırım düşen bir ağaç gibi yere yığılmak yerine, damarlarındaki kan akmaya devam ediyor. Bu acı, sadece bir an, bir dakika bedenimi sarmıştı, nefes alamamış, tıkanmış ve ölümün soluğunu hissetmiş bir halde banka yığılmıştım. Fakat biraz önce dediğim gibi, tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür. Duyguların böyle parçalanması benim için de açıklanmaz bir şeydi: Fakat yine de ayağa kalktım, ne yapacağımı bilmiyordum. Derken birden valizlerimin istasyonda olduğunu hatırladım, bunu hatırlar hatırlamaz içimdeki bir ses, uzaklaş, uzaklaş, uzaklaş, yeter ki uzaklaş buradan, bu kahrolası cehennemden, diyordu.