Sokakta hiçbir gerçek tek başına dolaşacak kadar cesur değil. Sokaklar ne dediği anlaşılmayan hayallerle dolu. Varacakları hiçbir yer yok. Zaten bir yer aramıyorlar. O yüzden eğildikleri bir alın yok.
Ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni?
Daha da korkunç, bir başına değilsen oysa:
Şeytan öylesine doyumsuz bir güzellik vermiş ki sana.
Selam Oza!
Bugün bir şarkı dinledim tıpkı sen
Sanki seni çizmişti bir şarkıyla şarkıdaki gitarla
Bir ses sen olabildi zihnimde
Gitar çalan bir kız söyledi şarkını
O söyledi ben yazdım şiirlerini
Saati sorma gecenin 1:45 'inde
Adını sorma işte sırılsıklam bir sevda şarkısı
Ne ben kendimdeyim ne gece gider gündüze
Kalbimdeki sıcaklığa bak hastalandım sendeki mevsimde
Bir şarkı bu kadar sen olur mu?
Sorma olur bak oldu işte
Uyuduğumda bilmeden zihnimde çalıyorsun
Uyandım da görmeden gözlerimde yaşıyorsun
Şimdi dağlar yollar yıllar ardındasın sanki
Dilim söylemeye adını unuttu bilmiyorsun
✍️
Ah! artık benim de benzim sarı,
Damar kanımı dolaşmıyor.
Hiçbir kıyıya ulaştırmıyor,
Beni Şehrazat'ın masalları.
Anlamıyorum dilinden artık
Geceyi saran güzelliğin,
İçim, kör bir kuyu gibi derin,
Ve sonsuz rüyasında yalnızlık.
Haliç'te köprü altında küçük çocuklar yatardı eskiden
Şimdi dalgalarda dansözlük yapan küçük tekneler
Sirkeciden köprüye yağmur yağardı
Vatkalı paltoları ıslatmaya yetecek kadardı
Bu suyun kıyıları sana vurur muydu?
Baktığımda yeşil gözlerin rengi aklımda oluşur muydu?
Unutulmuş bir kenar akşamı
Rastlaşır mıydık ki biz burda
Deniz alışmış sanki seni uzaklarda unuttu
Her yerden görünen bu susuz deniz simdi yagmurlara tutuldu.
✍️
Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yildizlarin yıldız olduğu vardı
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Bugün size bu satırları duygusal bir ihtiyaçtan ötürü,sizinle karşılıklı konuşabilmek için yanıp tutuştuğum için yazıyorum. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, söyleyecek hiçbir şeyim yok. Dipsiz bir bunalımdayım bugün - hepsi bu. Sözlerimin saçmalığı halime tercüman olsun.
Gecenin mavisinde kaybolmuş bir sandal gibi
Koyu gri esintide bir ay ışığı simdi yalnizlik
Yaz vakti geçen bir yağmur bulutu gibi
Ustume ortulu bir yorgunluk ve hep yalnizdik
Zamani dolmak uzere yine
Her şey akacak yolunda
Ve ben yine kaybolacagim
Omzumda yeşil montumla Beyoğlu'nda
Belki de bu sefer vurmuş olacağım
Hiç varamadığım karşı kıyılara
✍️
Barış'ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı, 'ne de başı bulutlarda bir çınar.' O gevrek sesiyle simitçi bile giremezdi oraya. Taş havluya yalnızca kuşlar konardı bazen.
Kuş kanadına binip çayırlara gitmeyi öğretti Barış bana. Düşle gerçek, onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki,dünyanın çirkinlikleri bir bulut gibi kayıp giderdi göğümüzden. Taş avluda düşsel uçurtmaları uçurmayı işte öylece öğrendim Barış'tan.
Onu tanıyınca anladım,yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi. onu tanıyınca anladım, bulmak istediğim sadece eksik parçam değildi, bende ki ucu kırık parçanın sahibini de arıyordum. elimde mürdüm bir parça, deliriyordum.
” parçaları kaybolmuş puzzle gibi artık insanlar. der c.p kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.” oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim sendin, sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.
gökyüzü alabildiğine
mavi.