Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Halil Yavuz KAYA
Halil Yavuz KAYA
@HYMK
işte öyle; bencileyin, kendi halinde bir emekli...
emekli kaymakam
üniversite (Ankara Ünivrsitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi )
çanakkale
nazilli
1890 okur puanı
Ekim 2014 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Bu kitap için söylenmesi gerekenler hakkında epeyce tereddütlerim var. Öncelikle kitabın içeriğine hiç girmeyeceğime açıkça ifade ederek.
Diyebilirim ki:
Bir kere bu kitap için "anılar" deniyor... Çerkez Ethem bunları ne zaman kaleme almış belli değil, okurken zaman zaman adeta sanki birileri bir şeyler anlatmış, bunlar kulaktan kulağa aktarılmış olduğu kanısına sahip oluyorsunuz. O zaman bu kitabı kim yazdı? Gerçi Muhittin Ünal tarafından 1998 yılında Ürdün de bazı kişilerle Ethem hakkında yapılan röportaja da yer verilmiş. Acaba nın cevabı bu mu? Ön söz de bir açıklama olur mu? Hayır çünkü ön söz yok sayılır nedeni sadece "ön söz" adı altında sadece Çerkez Ethem ile ilgili sözlere yer verilmiş. Devam edeyim. Bu kitaptaki bazı çelişkilere düşen açıklamaların doğruluğu tabi ki, araştırmacı tarihçilerin belgelerle ortaya sunacakları objektif ifadelerde bulmalıyız. Ama bunların ne kadar çok olduğunu okuyunca görülecektir.
Site de bu kitabın yazarı Ahmet seyrek olarak belirtilmiş. Bu anı, hatıra, günlük olduğuna göre o olamaz değil mi? Sadece derleyen olmalı. Ama kitabın hiç bir yerinde bu isim yok yoksa ben mi göremedim. Bir tuhaflık var ama ne?...
Ayrıca, yukarıda da değindiğim üzere çokça çelişkili anlatımlar Atatürk'ün Nutuk'u ile bunlar teyit edilmek istenmiş. Ben Nutku daima baz alırım...
Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim....
Dikkat edildi ise eğer beğenme ve puan butonlarını es geçtim. Bu, kitabı beğenmediğim anlamına alınmamalı. Bir kere Kafka ve babası arasındaki ilişkiyi Kafka'nın ifadelerinden, satırlarından alıyoruz. Ya babası...?. Ele geçmemiş bir mektupla; "savunmasız yargı olur mu ?" sorusu karşımıza koskocaman olarak çıkmıyor mu? Ardışık olarak
Kendi hayatına son vermeden önce, psişik durumunu - başarının zirvesinde ama Avrupa'dan kaçış gerçeğinin peşini bırakmaması- o, derin ve dipsiz psikolojik analizi yeteneğinin hamuruyla "SATRANÇ" da bağlamış.
Satranç oyununu bilmiyorsanız, İnsanların psikolojik durumu beni ilgilendirmez diye algı içerisindeyseniz bu kısacık 77 sayfalık kitabı anlamak size 770 sayfa gibi gelebilir.
Beğeni ile okunacak bir kitap...
Okur Takip Önerileri
Soru şu: Her hangi bir insan, diğer her hangi bir insanın zor durumda kaldığını bildiğinde, gördüğünde, ya da anladığında ona yardım etmek bir görev midir? Ya bu bilen, gören, bilen kişi doktor ise, yardım etmek görevi midir, mecburiyeti var mıdır? yardımda bulunacak İnsanın, kim olursa olsun sorumluluğunun sınırı nereye kadardır?
İşte bu sorulara cevap arayan Stefan Zweig, 'Amok Koşucusu'nu kaleme almış onu bir felsefenin içinde, vicdan muhasebesiyle cevaplamaya çalışmış. Uzak doğuda doktorluk yapmak zorunda kalan bir kişinin, bir kadına daha doğrusu kadının gayri meşru gebe kalmasının kendince yaptığı algı nedeniyle ayrıca kadının emredici, hükmeden davranışları karşısında, kadına olumsuz verdiği cevap ile duyduğu pişmanlığın ve son anda kadına verdiği sözü yerine getirmesi için geçen süreçte yukarıdaki soru irdelenmekte...
Hani sokağa çıkarız da o kadar çok birbirinden farklı insan siması ile karşılaşırız. Bineriz otobüse vapura trene, gideriz çarşı pazara, sinemaya kahvehaneye oraya buraya yine karşımızdadır o farklı simalar. Aslında biliyor musunuz o farklı gördüğümüz "simalar" var ya bizzat "biz" kendimizdir. Aynı lisan, aynı tavır, ayın yolun yolcuları, aynı, hamurun ekmekleriyiz. sadece yüzler farklıdır. İşte koca yazar Sait Faik bizleri cımbızla hayatın içinden çekip çıkarmış oturtmuş bu kitapta on yedi hikayenin içine. Hangimiz bu hikayeler bir yerlerinde değiliz ki, diğer kitapların da olduğu gibi burada da kendini yani bizleri yazmış hem de gazetecilik gözlem ve yeteneğinin harmanlamasıyla. 'Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair' başlıklı hikayesinde, Orhan Veli ile söyleşisi buna ne de güzel tanıklık ediyor. "17 hikaye" dedim ancak 0 on yedinci Salah Birsel'in. O da; "Balık" olarak tanımlarken S. Faik'i bunu kanıtlamıyor mu?
Çok yakın bir dostumun
28 12 2010 yılında hediye ettiği bu kitap, Adına bakılarak," toplum yaşamında uyulması gereken adap ve muaşeret kurallarını ihtiva eder" gibi bir izlenime kapılanılmaması gerekliğini belirtmeliyim. Gerekli açıklamayı aşağıda yapacağım.
644 sayfalık kalın bir yapıt.
18 Eylül 1931 tarihin de Cumhurbaşkanı
Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün El YazılarıMustafa Kemal Atatürk · Türk Tarih Kurumu · 2020757 okunma
Elimdeki kitap Türk Devrimi ve sonrası 1919-1946 olarak mevcut 1971 baskısı. Taner Timur hocamın Siyasal dan hocam. kitabın hemen her sayfası selabantlarla yapıştırıla yapıştırıla haşat olmuş vaziyette. Ama ben bu kitabı sık sık döner ilgili yerlerine bakarım. Bu günlerde sıkça ihtiyacımız olan bazı tartışma konularına ışık tutar. Aslında herkesin elinde olması gereken bir kitap. Ulusal Kurtuluş Mücadelesini ve 1946 ya kadar yani çok partili döneme kadar Türkiye'nin ve ulus olarak yaşadığımız olayların, tek parti zamanının sosyal-politik bir gözlemidir.
Bu tarz kitaplarda özlü sözler, güzel cümleler aramaktan ziyade tarihe şerh düşülen fikirlerle yetinmemiz gerektiğinden alıntıların olmayacağı aşikardır. Yakın tarih bilgilerinizi geliştirmek için Taner Timur Hocanın, önce Osmanlı Toplum Düzenini, sonra bunu, daha sonrada Türkiye'de Çok Partili Hayata geçiş Dönemi ni okumanızı tavsiye ederim... İyi okumalar dileğimle.
Alaeddin Şenel, Siyasal Bilgilerden hocamdır. O tarihlerde henüz unvanı sadece Dr. idi. Daha doçent olmamıştı. Siyasal Düşünceler tarihi ile Kamu Hukuku ve Devlet Teorileri dersine girerdi. Bu kitabı yaklaşık 45 yıl önce ders kitabı olarak okumuştum.. Biraz önce Engin Yağmur arkadaşın okuduğu kitaplar içinde görünce aklıma düştü. Kütüphanemden kitabı aldım Yine her tarafı kırmızı siyah ve mavi kalemle içi tren yolları gibi çizik çizik. kenarlara notlarım düşmüş, küçük küçük bloknot yapraklarına bazı notlar almışım. Daha önemlisi teksir kağıdına yazılmış yaz dönemi sınav soruları çıkmazı kitabın arasından. Kitap hakkında detaylar fazlaca olmasa da zihnim de genel anlamda içeriği akımda. Tabi ki okuduğum benzeşik kitaplar harmanıyla...Bu gün sınava girsem sorulara cevap verir miydim. Ben de kalsın... İyi okumalar dileğimle...
Osman Balcıgil'in, Celile ve Yeşil mürekkep kitaplarından sonra bu kitap. İlk ikisi kadar yüksek seviyede sarmasa da... bana, bir döneme imzasına atan bir kadın yazarımızın biyografisi etrafında tarihe göz atma (tabii ki hatırlama babında) fırsatı tanıdı bu kitap.
Hatice Saadet Baraner... Yazar bu ismin nasıl Suat Derviş'e evrildiğini kitabın son
Anlatım dili olarak, kurgu olarak, okunabilirlik olarak vermek istediği mesaj, şeffaf bir kavanoz içinden dolaylı da olsa, yazılım tekniği ile de gayet temiz dilli güzel bir kitap diyeceğim...Amma.... Amma'sı var..
Kitabı beğendim mi ? Evet beğendim. Gelelim amaya ! Sayın Kulin'in bundan bir önceki romanı Kanadı Kırık Kuşlar... Çok okunan ve
Hani derler ya! "keder ne kadar acı oluşa olsun kuşun kanadına biner de gider," Ama bu kitapta öyle olmamış, Toplumsal kederler maalesef çok derin yaralar açıyor ve tarihe kapanmaz izleriyle şerh düşüyor. Acı, tüm dünyayı karalara boyayıp, tüm insanlığı acıta biliyor.
İşte bu kitap ta 1933 den başlayıp günümüze kadar; üç neslin çektiği acıların, aşkların, farklı inançların çatışması- kavuşması, sıla hasreti, memleket sevdası ve özleminin harmanlanmış draması var. Lakin bu sadece bir ailenin değil tüm dünyanın çektiği acılara ayna tutmuş.
1933 den günümüze kadar dünyanın içine düştüğü kaosların, ama çoğu zaman ülkemizde yaşanan ekonomik, siyasal, toplumsal kaos ve bunalımların içinden geçtiği süreci hızla, çok kısa, öz olarak özetlemiş.
Kitap içinde akıl defterine not olarak alınması gereken çok fazla tarihsel gerçekleri saklıyor.
Ayrıca bu gün dahi bazı yapılan yanlış genelleme ve algılatmalar ile yine büyük acılara gebe bir süreçten geçmekte olduğumuzun uyarısı da var.
Sadece bir roman olarak algılamadan, eldeki bir tarihsel not olarak da okunmalı...
1800 lü yılların sonun dan başlayıp Cumhuriyetin ilk yıllarına dek giden, bir ailenin yaşam süreci... Bu ailenin küçük kızı Bedia'nın yani Bedoş'un öğretmen olma tutkusundaki hedefe yönelme heyecanını anlatan kitap...
Bu kitapta dikkatimi çeken hususlardan bahsetmek isterim:
- Bir kere çok süslü akılda kalıcı ifadelerin olmadığı çok basit anlatımlı olması.
- Bu basitlik içinde zaman zaman bilhassa Bedoş'un diyaloglarında çocuk kitabı havası estirdiğini hissettiriyor.
- Kısmen de olsa, tarihsel süreç içinde dönemin önemli kesitlerinden bahsetmesi ama yüzeysel geçmiş olması.
- O gün ki azınlıkların ve çocukların konuşmalarını çok güzel yansıtması.
- Her bir şeyin şeker tadında, herkeslerin, hemen hemen her davranışı güzellik ve iyilik içinde olması. Hep mutlu sona ulaşacak ilişkiler olması.
İyi okumalar dileği ile...
Jack London'un bu kitabı, 1913 de ilk baskıya girmiştir. İlginç bir tarih. 1.nci Dünya Savaşının soluk nefesinin hissedildiği, 20.nci Y.Y ilk çeyreği.. Toprak muhteşem bir üretim aracı, tren aktif bir ulaşım aracı, ama henüz kara yolları çok aktif değil, dolayısıyla at ve at arabası hala, bilhassa tarım girdileri ve ürünleri için önemli bir taşıt.
Son sayfaya, son satıra kadar gizemini sırrını koruyan bir cinayetin aydınlatılması yolunda giden kitap. Yıllar öncesi ailesini, içinde kendisinin de olduğu bir trafik kazasında kaybeden Mehmet'in, bu kaza ve Rusya da yaşadığı olayların ve onmaz bir aşkın açtığı derin travmalar nedeniyle farklı bir hayal ve alem dünyasında kardeşi Ahmet'in kimliği altında yaşayan 58 yaşındaki kişinin hikayesi. Bu hikaye ki, bir gazeteci kıza aşama aşama anlatılan daha sonra da olayın çözüm şifresi olan bir güzel kitap.
Anlatım dilinin yumuşaklığı, Yazarın diğer kitaplarında ki tarihsel efsanevi anlatımı olmadığını da ifade edersek anlaşılması, okunması çok seri giden merak uyandıran, güzel bir dinlence isteyenlerin rahatlıkla okuyacağı bir eser.
Efsanenin gizemliliği içinde, masal anlatımıyla, günümüz tarihini hem de yanı başımızda içli dışlı yaşadığımız, her gün göz yaşlarımızı gizleyemeden yaşadığımız emperyalizmin Orta Doğu oyunlarını ve döktüğü kanın sıcağını, kokusunu duya duya yaşadığımız gerçeklerin dile geldiği bir muhteşem kitap.
Bu kitabı bir soluk da yüreğim burkula burkula, kendimi de sorumlu hissede hissede okudum.
Aynı Hisleri "Khaled Hosseini nin Uçurtma Avcısı nı okurken de duymuştum...
Ezidi lerin çektiklerini, haklarındaki yanlış anlayışı, onlar hakkında bazı detay bilgileri de yansıtmış Livaneli.
Bu kitabı okurken Bir nevi Yaşar Kemalin nefesin i de hissetmedim değil. Çok yakın anlatım, ifade akrabalığı taşıyordu kitap.
Bu kitapta müthiş bir ifade var. "ben insandım"......İşte Kördüğümün atıldığı deyin, isterseniz çözüldüğü yer deyin. Hiç fark etmez huzursuzluğun kaynağı, kaynaştığı nokta bu...
Her gün yolumun üstündeki kitapçının camlarına asılı yazarların, şairlerin kitap afişleri gözüme takılır göz ucuyla okurum. En dikkat çekeni ise işte bu kitabın aort damarı olan o ifadedir. MERHAMET ZULMÜN MERHEMİ OLMAZ.
Şimdi o Emperyal güçler oturmuşlar "Askeri müdahale ile olmaz" a getiriyorlar işi yani bir merhamet gösterisindeler adeta... Ya yok olan milyona yaklaşmış, insanlar ne olacak. Evinden, yurdundan olan insanlar ne olacak, ya anasız, babasız kalanlar, evlatsız, kalanlar daha nice niceleri ağızıma alamayacağım ahlaksızlığa, işkencelere maruz kalanlar ne olacak...Ben söyleyeyim. İçimizde bir huzursuzluk yarası olarak kanayıp duracak....
