Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Neslişah T.

İnsanın kendisiyle mesafesi, dünyanın geri kalanıyla arasındaki mesafeden daha büyükmüş. Yalnızlık, hayatın içindeki küçük bir parça değil, hayatın kendisiymiş
Sayfa 12 - HakanKitabı okudu
Reklam
Kurtulmanın tek yolu o acının seni terk etmesini beklemek; bazen insanlar kadar acılar da yorulur ve giderler
Sayfa 285 - HakanKitabı okudu
Hayatın en çetrefilli meselesi, çözülmesi en zor sırrı, gerçekte kim olduğumuzdur

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yoksun ya Güvercin avlıyor avluda kedi Kızlar gülüşüyor bahçede Gül üşüyor, gül üşür Yoksun ya Bezden anne yapıyor öksüz Öpmek için kendisine...
Şimdi ben öksüz bir kitabeyim bir mezarın başında Bana çarpıp geçiyor günün kambur kuşları
Reklam
İnsanlar kariyer denen nevzuhur dinin en derin ilhamını üniversiteden almak için fakülte kapılarına dayanırken, abilerimiz asıl meselenin bir gönül almak olduğunu anlatıyorlardı
Sayfa 189Kitabı okudu
Kimileri için dert sonradan sahip olduğu değil, içine doğduğu bir hâldir
Sayfa 184Kitabı okudu
Zaman geçiyor ve yaşlanmak, her geçen gün daha çok kelimenin canını acıtması demek
Sayfa 156Kitabı okudu
Niyet karardıkça sözün rengi de kararır. Laf hangi ağızda duruyorsa onun kokusunu alıyor.
Sayfa 107Kitabı okudu
Derdi olanın dilinde düğüm eksik olmuyor. Musa bile öyle yalvarmadı mı Rabbine; Allah’ım dilimdeki bağı çöz, dilimdeki bağı çöz, dilimdeki bağı çöz. Dert, insanın dilini bağlayan karmaşık bir düğüm. Allah’ım bizim de dilimizdeki bağı çöz.
Reklam
Tek başına ağlayan kadınları daha ne kadar kaldıracak bu yorgun, bu yaşlı, bu bütün kötülüklerden beli eğilmiş, bu dizleri üzerine çökmüş, bu hor ve kaba kullanılmış dilsiz dünya? Sahi bu dünyanın bir dili var mıdır? Bunca dilin konuşulduğu dünyanın dilsizlik sancısı.
Belki hasret hastasıdır, bir özlem acısıdır bu. Varsın gitsin, yüreğini biraz rahatlatır, üzüntüsünün hafiflediğini hisseder
Sayfa 35 - NazifkanKitabı okudu
Hava iyice kararınca fenerini yaktı ve dik bir yokuşu tırmandıktan sonra Haliç’in karşı kıyısına baktı. Kuru ayaza rağmen gece yarısına kadar manzarayı seyretti. Konstantiniye, uyuyan bir devin gölgesi gibi mehtabın altına uzanmıştı. Şehrin uykuda olduğu o anda bile, düşlerin görülüp kâbusların gerçekleştiği, şehzadelerin boğdurulup rüşvetlerin hesaplandığı, gizli ittifakların imzalanıp şerbetlere binbir çeşit zehirin katıldığı o anda bile, sarayda kutsal emanetlerin bulunduğu odada yanık sesli bir hafız, kendisinden öncekilerin yüz altmış yıldır aralıksız kıraat ettiği Kuran’ı vecd içinde gözlerini kapayarak kim bilir kaçıncı defa okuyordu.
İşte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hâlâ, geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz.
‪“Doğruluk duygusu, haklı olmanın verdiği doyum, kendini değerlendirmenin sevinci, bayım, bizi ayakta tutan ya da ilerleten güçlü zembereklerdir”‬