Kitabı henüz bitirdim ve şu an boğazımdaki yumruyla önümüzdeki birkaç gün nasıl uyuyacağımı düşünüyorum. Ayfer Tunç’un okuduğum ikinci eseri. Daha önce Suzan Defter’i okumuştum ve o eserindeki kişilerden birini yakın çevremde tanıdığım birine benzetmiştim. Hatta öyle ki bu benzerliği o kişiye de söylemiştim. Şimdi bu eserinde de Aziz Bey’i çok yakından ve eski tanıdığım birine benzettim. Bunun nedeni sanırım iyi analiz. Ayfer Tunç müthiş bir gözlem yeteneğine sahip. Bu yüzden herkes ya kendisine ya da çevresine mutlaka rastlıyordur kitaplarında eminim. Psikolojik tahlilleri mükemmel. Eserlerindeki kişilerin bir değil birden fazla psikolojik sorunlarla mücadele eden, ya savaş veren ya da kendini baştan mağlup gören insanlar olduğunu düşünüyorum. Suzan Defter’de günlük tutan iki kişi de birbirine zıt kimselerdi fakat verdikleri savaş, içine girdikleri mücadele aynıydı. Bu kitapta da beni çeken Aziz Bey’in yer yer pasif direniş gösterse de elden asla düşürmediği kişilik savaşıydı. Fazla gururun ruhumda sidik sararttığını çok küçük yaşlarda fark etmiş biri olarak hayatım boyunca okuduğum her kitapta benzer düzeyde gururlu insanların nasıl paşa paşa kaybettiklerini okudum, gördüm. Onların sonlarını okurken çeşitli hikâyelerde, amele sümüğü gibi yapıştım her sayfaya. Biri olsun mutlu bir son görecek mi acaba diye. Hepsi ellerimden kayıp gitti, hiçbirini tutamadım. Hepsine sövdüm, epey de ağladım.
Aziz Bey’i de az önce uğurladım. Kitabı rafa, Aziz Bey’i gıdığımın hemen altına, Vuslat’ı kara toprağa, Maryam’ı da Allah’a havale ettim.