Zora düştüğünde kuyruğunu bırakıp kaçan,sonra yakaladığı ilk fırsatta yeniden kuyruk uzatan kertenkele,bu özelliği yüzünden çocukluğundan beri Yağlıboya Babaanne'nin en çok sevdiği hayvan olmuş.
"Yukarıda adlarını bilmediğim kuşlar;kuşların adlarını bilemeyişime her zaman üzülmüşümdür.Kendilerini nasıl da rüzgara taşıtıyorlar,öyle zahmetsizce yapıyorlar ki bunu ,sanki normal olan uçmak,sanki yerde kalmak zor iş."
Oysa herkes bilinçsiz bir mutluluk içinde.Yapıntı bir mutluluk bu.Gülümseyişleri bile yüzlerine yapıştırılmış gibi.Hak edilmemiş bir neşeyi yaşıyor bu insanlar.Ya da neşeye benzeyen o şeyi.O arsızlığı,o umarsızlığı.Kim bilir belki bu da bir unutma biçimidir.Bir bezginlik biçimi.
Sen bir Bey kızısın,ben bir oba uşağı,dünyadaki yerimiz birbirin tutmaz.Mezhebimiz bir değildir,nikahımız tutmaz.Ben bir göçerim,sense bir dağlı,mekanımız tutmaz.Ben bir lalim,sense bir bülbül,kelamımız tutmaz.
Beni, beraber yaptırdığımız yarısı yün, yarısı kot paltomdan daha çabuk terk ettin. Paltomu hatırlıyor musun? Bir gün hava soğuktu. Senin mantonu henüz yaptırmamıştık. İçine sarmıştım seni. O biçare uzun müddet kahrımı çekti. Bazı cansız şeyler var ki, neden minnettar olmadığımıza bir türlü akıl erdiremiyorum.
Akılsız salt duygu gerçi pek lezzetsiz bir şerbete benzer,ama duygunun yumuşatamadığı salt akıl da insanın boğazından geçmeyecek kadar acı,kekre bir ağudur.