Olağanüstü olayların, ruhlarını derinden yaşadığı oyle insanlar var ki kemanın tellerinden duyulan o melodide gizli bir acı saklı olur. O kadar sessiz ve hüzünlü olur ki diğer bütün duygular o sessizliğin ve hüznün içinde yok olup giderler.
Bastırılmış özlemin gücünü bir acı gibi kalbinde duyuyor, ruhunu ezen bu ıstırabın altında haykırmaya ihtiyacı varmış gibi hissediyor, ama haykıramıyordu.
Tüm kadınlar aklımı karıştırıyordu. Hayatlarını sürdürürken akıllarından neler geçtiğini anlamaya çalışmak, bir solucanın düşüncelerini okumaya çalışmaktan daha karmaşık, daha zahmetli ve daha rahatsız ediciydi.
"Tabii, seni çok seviyorum," diye konuştu çiçek.
"Bunu şimdiye dek sana belirtmemiş olmam benim hatam. Aslında bu da önemli değil. Ama sen... Sen de benim kadar aptalca davrandın. Mutlu olmaya çalış...
Fanusu da istemem."
İster ölüm olsun ister ayrılık
İnsan unutur mu var olduğu bedeni.
Dünya sözüm, can evim
Bir gün ağzından uzak gülerse ağzım
Tanrı gökyüzüyle bogsun beni.
Yalnızca yaşayanlar tutarsız görünür. Ölüm, onların yaşamını oluşturan olay dizisini sona erdirir. İşte ondan sonra, boyun eğip o olaylara bir anlam yüklemeye çalışırız. Anlam yüklemeyi reddetmek, bir yaşamın, dolayısıyla yaşamın kendisinin saçma olduğunu kabullenmek demektir.
“Kadere meydan okumanın çok çeşitli yolları vardır ve neredeyse hepsi de boşunadır ve en kötüsünün olacağını düşünmeye mecbur kalırken en iyisinin olacağına inanmak ise bu yolların en sıradanlarındandır. “